AVRUPA İNSAN HAKLARINA ATIF YAPAN YARGITAY KARARLARI 1

Ekim 13, 2018 0 Comments

T.C.
YARGITAY
23. CEZA DAİRESİ
E. 2015/228
K. 2015/36
T. 25.3.2015
* MUVAZAALI BOŞANMA İLE SGK'NIN DOLANDIRILMASI (Geniş Anlamda Aileye Saygı Gösterileceği - Boşanan Eşlerin Birlikte Yaşmasının Suç Sayılmadığı/Boşanan Eşlerin Birlikte Yaşamasının Dolandırıcılık Suçu İçin Yeterli Bir Delil Sayılamacağı)
* NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK (Vefat Eden Babasının Yetim Maaşını Almak İçin Eşinden Boşanma - Uluslararası Sözleşmeler De Gözetilerek Boşanma Gerçekleşmesine Rağmen Birlikte Yaşamaya Devam Edilmesinin Hileli Davranış Olarak Kabul Edilemeyeceği/Dolandırıcılık Suçunun Unsurları Oluşmadığından Sanıkların Beraatine Karar Verilmesi Gerektiği)
* VEFAT EDEN BABASININ YETİM MAAŞINI ALMAK İÇİN EŞİNDEN BOŞANMA (Mutlak Butlanla Malul Bir Karar Olduğuna Hükmedilmediği Sürece Hukuken Geçerli Olan Boşanma Kararlarından Sonra Eski Eşlerin Bir Arada Yaşamasını Yasaklayan Kanuni Bir Düzenleme Bulunmadığı - Boşanma Davalarında Yasa Boşanma Gerekçesinin Doğruluğunu Araştırma Hususunda Boşanma Kararını Verecek Hakime Araştırma Yetkisi Vermediğinden Maaş Almak Amacıyla Yapılan Boşanmaların Dahi Hileli Davranış Olarak Değerlendirilmeyeceği)
* BOŞANAN EŞLERİN AYNI EVDE YAŞAYABİLECEKLERİ (Herhangi Bir Mahkeme Tarafından Mutlak Butlanla Malul Bir Karar Olduğuna Hükmedilmediği Sürece Hukuken Geçerli Olan Boşanma Kararlarından Sonra Eski Eşlerin Bir Arada Yaşamasını Yasaklayan Kanuni Bir Düzenleme Bulunmadığı - Boşanmanın Hileli Davranış Olarak Kabul Edilmesinin Mümkün Olmadığı)
* ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERİN GÖZETİLMESİ GEREĞİ (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Taraf Devletin Hangi Yolla Olursa Olsun Sözleşmede Öngörülen Haklara Riayet Yükümlülüğü Altında Olduğu - Herkesin Özel Ve Aile Yaşamına Saygı Gösterilmesi Hakkına Sahip Olduğu/Aile Yaşamına Saygı Hakkı/Özel ve Aile Yaşamına Haksız ve Keyfi Müdahalelerin Önlenmesi Gereği/Boşanan Eşlerin Birlikte Yaşamasının Tek Başına Hileli Davranışın Kanıtı Olamayacağı)
* DOLANDIRICILIK SUÇUNUN YASAL UNSURLARININ OLUŞMADIĞI (5510 Sayılı Kanunun 56. Maddesinde Durumu Tespit Edilen Kimselerin Gelir ve Aylığının Kesileceği ve Ödenmiş Tutarların Geri Alınacağı Düzenlenmesine Karşın Bu Hususta Cezai Düzenlemeye Yer Verilmediğin - Boşanmanın Hileli Davranış Olarak Kabul Edilmesinin Mümkün Olmadığı)
5237/m. 158/1-e
ÖZET : Herhangi bir mahkeme tarafından mutlak butlanla malul bir karar olduğuna hükmedilmediği sürece hukuken geçerli olan boşanma kararlarından sonra eski eşlerin bir arada yaşamasını yasaklayan kanuni bir düzenleme bulunmadığından; boşanmanın hileli davranış olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Kaldı ki, Türk Medeni Kanunu'nun 166/3 maddesine göre açılan boşanma davalarında yasa, boşanma gerekçesinin doğruluğunu araştırma hususunda boşanma kararını verecek hakime araştırma yetkisi vermediğinden, maaş almak amacıyla yapılan boşanmalar dahi hileli davranış olarak vasıflandırılmaz. 5510 Sayılı Kanunun 56. maddesinde bu durumu tespit edilen kimselerin gelir ve aylığının kesileceği ve ödenmiş tutarların geri alınacağı düzenlenmesine karşın bu hususta cezai düzenlemeye yer verilmemiştir. Sanıklar resmi nikahlı evli iken, sanıklardan birinin vefat eden babasından yetim maaşını alabilmek için muvazaalı olarak boşanmış ancak aynı evde birlikte yaşamaya devam etmişlerdir. Sanıkların SGK'dan maaş almak suretiyle haksız menfaat temin ederek kamu kurumunu dolandırdıkları iddia edilen olayda, Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve kanuni düzenlemeler dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu gözetilmeyerek ve sanıklara atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı nazara alınarak, sanıkların beraatına karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte birtakım hareketler olmalıdır.
5237 Sayılı T.C.K.nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir.
Somut olayda sanıklar resmi nikahlı evli iken, sanık H. Göktepe'nin vefat eden babasından yetim maaşını alabilmek için 02.08.2005 tarihinde muvazaalı olarak boşandıkları, ancak aynı evde birlikte yaşamaya devam ettikleri, SGK'dan maaş almak suretiyle haksız menfaat temin ederek kamu kurumunu dolandırdıkları iddia edilen olayda:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1. maddesine göre, sözleşmeye taraf devlet, hangi yolla olursa olsun sözleşmede öngörülen haklara riayet yükümlülüğü altındadır. Sözleşmenin 8. maddesine göre ise herkes özel ve aile yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90. maddesinin 5. fıkrasına göre; Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz. (Ek cümle: 07.05.2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere dair milletlerarası andlaşmalarla, kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi sebebiyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Buna göre; iç hukukta doğrudan hukuksal sonuçlar yaratan uluslararası sözleşmeler, yasalar üstü bir konumda olduğundan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi iç hukukumuzun bir parçası olmuştur.
Geniş manada tanımlanan aile kavramı, anne-baba ve ister meşru; isterse gayrı meşru olsun bunların çocuklarıyla olan ilişkilerini içermektedir. Aile yaşamına saygı hakkı, evlilik birliği sona ermiş olsa bile, çocukla eşler arasında birlikte yaşama ve kişisel ilişki kurma hakkını da kapsamaktadır.
Herhangi bir mahkeme tarafından mutlak butlanla malul bir karar olduğuna hükmedilmediği sürece hukuken geçerli olan boşanma kararlarından sonra eski eşlerin bir arada yaşamasını yasaklayan kanuni bir düzenleme bulunmadığından; boşanmanın hileli davranış olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Kaldı ki, Türk Medeni Kanunu'nun 166/3 maddesinde, "evliliğin en az bir yıl sürmesi ve eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılacağı; hakimin, tarafların iradelerini serbestçe açıkladıklarına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçlarıyla çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması halinde de boşanmaya hükmolunacağı vurgulanmaktadır. Olaya bu açıdan bakıldığında zikredilen maddeye göre açılan boşanma davalarında yasa, boşanma gerekçesinin doğruluğunu araştırma hususunda boşanma kararını verecek hakime araştırma yetkisi vermediğinden, maaş almak amacıyla yapılan boşanmalar dahi hileli davranış olarak vasıflandırılmaz.
Üstelik 5510 Sayılı Kanunun 56. maddesinde bu durumu tespit edilen kimselerin gelir ve aylığının kesileceği ve ödenmiş tutarların geri alınacağı düzenlenmesine karşın bu hususta cezai düzenlemeye yer verilmemiştir.
Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve kanuni düzenlemeler dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu gözetilmeyerek ve sanıklara atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı nazara alınarak, sanıkların beraatına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyet hükmü verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar H. A. ve H. Göktepe'nin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı C.M.U.K.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 25.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
23. CEZA DAİRESİ
E. 2015/733
K. 2015/238
T. 1.4.2015
• DOLANDIRICILIK SUÇU ( Eşlerin Bir Arada Yaşamasının Boşanmanın Maaş Almak Amacıyla Yapıldığının ve Hileli Davranışın Kanıtı Olamayacağı - Sanığın Eyleminin Hukuki İhtilaf Mahiyetinde Olduğu Hususları Gözetilerek Mahkemece Dolandırıcılık Suçundan Verilen Beraat Kararının İsabetli Olduğu )
• ÖLÜM AYLIĞI ( Sanığın Anlaşmalı Olarak Boşandıktan Sonra Eşiyle Aynı Evde Yaşamaya Devam Ettiği/Sgkdan Maaş Almak Suretiyle Haksız Menfaat Temin Ederek Dolandırıcılık Suçunu İşlediğinin İddia Edildiği - Bu Hususta Cezai Bir Düzenlemenin Bulunmadığı/Sanığın Eyleminin Hukuki İhtilaf Mahiyetinde Olduğu/Beraat Kararının Yerinde Olduğu )
• BOŞANILAN EŞLE FİİLEN BİRLİKTE YAŞAMA ( Eşlerin Bir Arada Yaşamasını Engelleyecek Şekilde Birlikte Yaşamanın Suç Olduğuna Dair Kanuni Bir Düzenlemenin Bulunmadığı - Eşlerin Bir Arada Yaşamasının Boşanmanın Maaş Almak Amacıyla Yapıldığının ve Hileli Davranışın Kanıtı Olamayacağı/Beraat Kararının Yerinde Olduğu/Dolandırıcılık )
• HUKUKİ İHTİLAF ( Boşanan Eşlerin Bir Arada Yaşamasının Boşanmanın Maaş Almak Amacıyla Yapıldığının Tespiti Halinde Gelir ve Aylığın Kesileceği ve Ödenmiş Tutarların Geri Alınacağının Belirtildiği/Bu Hususta Cezai Bir Düzenlemenin de Bulunmadığı/Sanığın Eyleminin Hukuki İhtilaf Mahiyetinde Olduğu - Dolandırıcılık Suçu )
5237/m.158/1/e
5510/m.56
ÖZET : Somut olayda; sanığın babasından kalan aylığı almaya başladığı, evlenmesi üzerine maaşının kesildiği, sonrasında anlaşmalı olarak boşandıktan sonra aynı evde yaşamaya devam ettiği, bu şekilde SGK'dan maaş almak suretiyle haksız menfaat temin ederek dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilmiş ise de; mahkeme tarafından mutlak butlanla malul bir karar olduğuna hükmedilmeyen bu nedenle, hukuken geçerli olan bir kararla boşandıktan sonra, eşlerin bir arada yaşamasını engelleyecek şekilde birlikte yaşamanın suç olduğuna dair kanuni bir düzenlemenin bulunmaması karşısında, eşlerin bir arada yaşamasının boşanmanın maaş almak amacıyla yapıldığının ve hileli davranışın kanıtı olamayacağı, nitekim 5510 sayılı Kanun'un 56. maddesinde bu durumu tespit edilen kimselerin gelir ve aylığının kesileceği ve ödenmiş tutarların geri alınacağının belirtildiği, bu hususta cezai bir düzenlemenin de bulunmadığı, sanığın eyleminin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu hususları gözetilerek, mahkemece dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararında, Anayasa, AİHS ve kanuni düzenlemeler çerçevesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. 
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü: 
KARAR : Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. 
5237 sayılı TCK'nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için, eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir. 
Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak ya da bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir. 
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90. maddesinin 5. fıkrasına göre; usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz ( Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md ). Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletlerarası Antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır. 
Buna göre iç hukukta doğrudan hukuksal sonuçlar yaratan uluslararası sözleşmeler; yasalar üstü bir konumda olduğundan iç hukukun bir parçası olarak yürütmeyi ve yargıyı bağlamaktadır. 
İç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ( AİHS ) temel amacı; insan haklarının korunması ve bu haklara yönelik ihlallerin engellenmesidir. İnsan hakları, insan onurunu korumayı, insanın maddi ve manevi gelişmesini sağlamayı amaçlayan haller olup, insanın doğuştan var olan hak ve özgürlükleridir. Bu haklar, hak sahiplerini yetkili bir konuma getirirken, devleti ve diğer üçüncü kişileri o kişinin hakkına saygılı olma yükümlülüğü altına sokar. 
AİHS'nin 1. maddesine göre, sözleşmeye taraf devlet, hangi yolla olursa olsun sözleşmede öngörülen haklara riayet yükümlülüğü altında altındadır. Sözleşmenin 2. maddesi uyarınca da, her ferdin yaşama hakkı kanunun himayesi altındadır. Anılan sözleşmenin 3. maddesine göre, hiç kimse .... aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz. Aynı sözleşmenin 8. maddesine göre de, herkes özel ve aile yaşamına ... saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 
AİHS, özel ve aile yaşamına, haksız ve keyfi müdahalelere karşı, bireyi korumaktadır. Özel yaşam, bireyin içinde kişiliğini oluşturabileceği ve geliştirebileceği bir alanın garanti edilmesidir. Geniş manada tanımlanan aile, anne-baba ister meşru isterse gayrı meşru olsun bunların çocukları ile olan ilişkilerini içermektedir. Aile yaşamına saygı hakkı ise, anne-baba arasındaki ilişkinin sona ermesinden sonra birlikte yaşamamaları ile boşanmış olsalar bile, eşler arasında birlikte yaşama ve çocukla kişisel ilişki kurma hakkını içerir. 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin pek çok kararlarında tanımladığı gibi, bir davranış eğer kişilerde aşağılık duygusu yaratıyorsa ve onları küçük düşürecek veya alçaltacak nitelikte ise aşağılayıcı muameledir. Bu muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı nitelikte olup olmamasında rol oynamakla beraber kişinin kendi gözünde küçük düşmesi yeterli sayılmaktadır. 
Somut olayda; sanığın babasından kalan aylığı almaya başladığı, 04.09.2001 tarihinde K. ile evlenmesi üzerine maaşının kesildiği, 12.06.2005 tarihinde anlaşmalı olarak boşandıktan sonra aynı evde yaşamaya devam ettiği, bu şekilde SGK'dan maaş almak suretiyle haksız menfaat temin ederek dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilmiş ise de; 
Mahkeme tarafından mutlak butlanla malul bir karar olduğuna hükmedilmeyen bu nedenle, hukuken geçerli olan bir kararla boşandıktan sonra, eşlerin bir arada yaşamasını engelleyecek şekilde birlikte yaşamanın suç olduğuna dair kanuni bir düzenlemenin bulunmaması karşısında, eşlerin bir arada yaşamasının boşanmanın maaş almak amacıyla yapıldığının ve hileli davranışın kanıtı olamayacağı, nitekim 5510 sayılı Kanun'un 56. maddesinde bu durumu tespit edilen kimselerin gelir ve aylığının kesileceği ve ödenmiş tutarların geri alınacağının belirtildiği, bu hususta cezai bir düzenlemenin de bulunmadığı, sanığın eyleminin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu hususları gözetilerek, mahkemece dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararında, Anayasa, AİHS ve kanuni düzenlemeler çerçevesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. 
SONUÇ : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 01.04.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. 

yarx

Muhammed Furkan KIZILATEŞ

Some say he’s half man half fish, others say he’s more of a seventy/thirty split. Either way he’s a fishy bastard.