ÖZEL YETKİ GEREKEN DAVALAR-İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

Kasım 10, 2018 , 0 Comments

6100 sayılı HMK

Davaya vekâlette özel yetki verilmesini gerektiren hâller
MADDE 74- (1) Açıkça yetki verilmemiş ise vekil; sulh olamaz, hâkimi reddedemez, davanın tamamını ıslah edemez, yemin teklif edemez, yemini kabul, iade veya reddedemez, başkasını tevkil edemez, haczi kaldıramaz, müvekkilinin iflasını isteyemez, tahkim ve hakem sözleşmesi yapamaz, konkordato veya sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması teklifinde bulunamaz ve bunlara muvafakat veremez, alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvuramaz, davadan veya kanun yollarından feragat edemez, karşı tarafı ibra ve davasını kabul edemez, yargılamanın iadesi yoluna gidemez, hâkimlerin fiilleri sebebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açamaz, hangileri hakkında yetki verildiği açıklanmadıkça kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarla ilgili davaları açamaz ve takip edemez


T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/11921
K. 2015/397
T. 13.1.2015
• BOŞANMA DAVASI ( Davacı Vekilinin İbraz Ettiği Vekaletnamenin Genel Yetkiye İlişkin Olduğu/Boşanma Davaları Yönünden Yetki İçermediği - Vekilden Boşanma Davaları Yönünden Yetki İçeren Vekaletname İsteneneceği/Vekaletname Sunulduğu Takdirde Eklenip Gönderileceği )
• VEKALETNAMENİN BOŞANMA DAVALARI YÖNÜNDEN YETKİ İÇERMEMESİ ( Vekilden Boşanma Davaları Yönünden Yetki İçeren Vekaletname İsteneneceği - Vekaletname Sunulduğu Takdirde Eklenip Gönderileceği/İbraz Edilmediği Takdirde Gerekçeli Kararın Davacı Asile Tebliğ Edileceği )
6100/m. 74
ÖZET : Davacı koca vekilinin ibraz ettiği vekaletname genel yetkiye ilişkin olup, ilgili avukatın boşanma davaları yönünden yetki içerir bir vekaletnamesi bulunmamaktadır. Adı geçen avukattan boşanma davalarına yönelik yetki içeren vekaletname istenmesi, vekaletname sunulduğu takdirde eklenip gönderilmesi gerekir. İbraz edilmediği takdirde ise gerekçeli kararın davacı asile tebliği sağlanmalıdır. 
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 
KARAR VE SONUÇ : Davacı koca vekili Av. Ö. M. E.'ın ibraz ettiği vekaletname genel yetkiye ilişkin olup, ilgili avukatın boşanma davaları yönünden yetki içerir bir vekaletnamesi bulunmamaktadır. Adı geçen avukattan boşanma davalarına yönelik yetki içeren vekaletname istenmesi, vekaletname sunulduğu takdirde eklenip gönderilmesi, ibraz edilmediği takdirde ise gerekçeli kararın, davacı asile tebliği sağlanıp, yasal temyiz süresi beklenildikten sonra gönderilmek üzere dosyanın mahalli mahkemesine İADESİNE, oybirliğiyle, 13.01.2015 tarihinde karar verildi. 
Bu karar, kullanıcılarımızdan Sayın Avukat Gökmen KESKİNSOY tarafından gönderilmiştir. 
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/23085
K. 2014/17665
T. 2.10.2014
• MİRASIN REDDİ BEYANININ TESPİTİ İSTEMİ ( Görevli Mahkeme - Sulh Hakiminin Görevi Reddin Süresinde Olup Olmadığı ve Ret Edenin Mirasçılık Sıfatı Bulunup Bulunmadığını İncelemesi Gerektiği/Mirasın Reddi Beyanının Tespiti ve Tescili Talebini İçeren Davalarda Sulh Hukuk Mahkemeleri Görevli Bulunduğu )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Mirasın Reddi Beyanının Tespiti İstemi - Davalarında Sulh Hukuk Mahkemeleri Görevli Bulunduğuna Göre Mahkemece Açıklanan Yönde İşlem ve İnceleme Yapılması Gerekirken Talebin Hatalı Değerlendirilmesi Sonucu Davaya Bakma Görevinin Asliye Hukuk Mahkemesine Ait Olduğu Gerekçesi İle Davanın Reddine Karar Verilmesinin Doğru Olmadığı )
• VEKALETNAMEDE MİRASIN REDDİ YETKİSİNİ İÇEREN BİR İBARE YER ALMAMASI ( Mirasın Reddi Beyanının Tespiti İstemi - Avukata Verdiği Vekaletnamede Mirasın Reddi Yetkisini İçeren Bir İbare Yer Almadığından Mirasın Reddi Yetkisini İçeren Vekaletnameyi İbraz Etmesi İçin Süre Verilmesi Gerektiği )
• VEKALETNAMEDE YETKİNİN BULUNMAMASI ( Mirasın Reddi Beyanının Tespiti İstemi - Avukata Verdiği Vekaletnamede Mirasın Reddi Yetkisini İçeren Bir İbare Yer Almadığından Mirasın Reddi Yetkisini İçeren Vekaletnameyi İbraz Etmesi İçin Süre Verilmesi Gerektiği/Mirasın Reddi Konusunda Davacının Muvafakatının Alınması Gerektiği )
6100/m.194/1,382
4721/m.605/1,609
Velayet Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük/m.39/2 
ÖZET : Dava, mirasın reddi beyanının tespiti ve tescili talebi istemine ilişkindir. Sulh hakiminin görevi; reddin süresinde olup olmadığı ve ret edenin mirasçılık sıfatı bulunup bulunmadığını incelemek, süre koşulu ile mirasçılık sıfatının gerçekleşmesi halinde ise, Türk Medeni Kanunu'nun 609. maddesi uyarınca ret beyanını tespit ve tescil etmekten ibaret olduğuna ve 6100 sayılı HMK'nun 382 . maddesi gereğince mirasın reddi beyanının tespiti ve tescili talebini içeren davalarda sulh hukuk mahkemeleri görevli bulunduğuna göre mahkemece açıklanan yönde işlem ve inceleme yapılması gerekirken talebin hatalı değerlendirilmesi sonucu davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. 
Mirasın reddi isteğinde bulunan davacının, avukata verdiği vekaletnamede mirasın reddi yetkisini içeren bir ibare yer almadığından TMK'nun velayet, vesayet ve miras hükümlerinin uygulanmasına ilişkin Tüzüğün 39/2. fıkrası gereğince mirasın reddi yetkisini içeren vekaletnameyi ibraz etmesi için süre verilmesi veya mirasın reddi konusunda davacının muvafakatının alınması gerekir. 
DAVA : S. G. ve M. Ö. tarafından açılan mirasın gerçek reddi davasının görev yönünden reddine dair İzmir 11. Sulh Hukuk Mahkemesi'nden verilen 16.08.2013 gün ve 1464/1473 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: 
KARAR : Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin mirasbırakanı S. G.'ün 15.05.2013 tarihinde vefat ettiğini, bu kişinin yaşarken çok harcamalar yaptığını ve bir çok yere borcu bulunduğunu açıklayarak, mirası kayıtsız şartsız reddettiklerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. 
Mahkemece, davanın mirasın gerçek reddi olmayıp, hükmen redde ilişkin olduğu ve davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. 
Hüküm, süresinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 
Dava dilekçesi içeriğine göre davacılar mirasbırakanın ölmeden önce çok harcamalar yaptığını ve birçok yere borcu bulunduğunu açıklamış iseler de; 6100 sayılı HMK'nun 194/1.maddesinde; “...taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar...” hükmüne yer verilmiştir. Davanın doğru biçimde sonuçlandırılması için davanın ne olduğunun anlaşılması gerekir. Mahkemece, dilekçenin içeriğine göre davacının isteğini ve amacını belirleyip uyuşmazlığın ona göre çözüme kavuşturulması gerekir. Davanın niteliği anlaşılamadan hangi kanuni düzenlemeye göre sonuçlandırılacağı noktasına ulaşılamaz. HMK.nun 33 ( 1086 sayılı HUMK.nun 76 ) maddesine göre, davanın esası olan maddi olayların ileri sürülmesi taraflara, bunların nitelendirilmesi ve uygulanacak kanun maddesini belirlemek hakime aittir. Hakim tarafların yargılama oturumlarında ve dilekçesinde kullandıkları nitelendirme ile bağlı değildir. 
Bu durumda; muris S. G.'ün 15.05.2013 tarihinde davacıları mirasçı bırakarak öldüğüne, eldeki davanın ise, hasımsız olarak TMK'nun 606 maddesi gereğince yasal 3 aylık süre içerisinde ( 14.08.2013 ) açıldığına göre, davacıların taleplerinin TMK'nun 605/1 ve devamı maddeleri gereğince mirasın gerçek reddinin tespiti istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca sulh hakiminin görevi; reddin süresinde olup olmadığı ve ret edenin mirasçılık sıfatı bulunup bulunmadığını incelemek, süre koşulu ile mirasçılık sıfatının gerçekleşmesi halinde ise, Türk Medeni Kanunu'nun 609. maddesi uyarınca ret beyanını tespit ve tescil etmekten ibaret olduğuna ve 6100 sayılı HMK'nun 382 . maddesi gereğince mirasın reddi beyanının tespiti ve tescili talebini içeren davalarda sulh hukuk mahkemeleri görevli bulunduğuna göre mahkemece açıklanan yönde işlem ve inceleme yapılması gerekirken talebin hatalı değerlendirilmesi sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. 
Bundan ayrı, mirasın reddi isteğinde bulunan davacılardan M. Ö.'in, avukata verdiği vekaletnamede mirasın reddi yetkisini içeren bir ibare yer almadığından TMK'nun velayet, vesayet ve miras hükümlerinin uygulanmasına ilişkin Tüzüğün 39/2. fıkrası gereğince mirasın reddi yetkisini içeren vekaletnameyi ibraz etmesi için süre verilmesi veya mirasın reddi konusunda davacının muvafakatının alınması hususu gözönünde bulundurulmalıdır. 
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. ( HMK m.297/ç ) ve HUMK'nun 440/III-2. bendi maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, 02.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 
yarx

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/31691
K. 2014/31454
T. 24.12.2014
• FERAGAT ( İcra Emrine İtirazda Temyizden/Borçlu Vekiline Ait Dosyada Mevcut Vekaletnamenin Boşanma Davası İçin Düzenlenen Özel Vekaletname Olduğu - Dosyanın Mahalline Geri Çevrilmesi/Temyizden Feragat Yetkisini de İçerir Genel Vekaletname İle Vekilin Kimliğinin Tespiti de Yapılarak Gönderilmesi Gerektiği )
• ÖZEL VEKALETNAME ( Boşanma Davası İçin Düzenlenen - Genel Vekaletname Niteliğinde Bulunmadığı Bu Vekaletname İle Borçlu Vekilinin İcra Emrine İtiraz Davasında Temyizden Feragat Edemeyeceği/Dosyanın Usule Uygun Vekaletname İçin Mahalline Geri Çevrilmesi )
• GENEL VEKALETNAME / ÖZEL VEKALETNAME ( Boşanma Davası İçin Düzenlenen Özel Vekaletname İle Boçlu Vekilinin Temyizden Feragat Edemeyeceği - İcra Emrine İtiraz )
6100/m. 74
ÖZET :
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının dosyası Dairemize elektronik ortamda gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü: 
KARAR : Temyizden feragat eden borçlu vekiline ait dosyada mevcut vekaletnamenin boşanma davası için düzenlenen özel vekaletname olduğu, genel vekaletname niteliğinde bulunmadığı anlaşılmakla, borçlu vekilinin temyizden feragat yetkisini de içerir genel vekaletnamesi ile yine temyizden feragat eden vekilin kimliğinin tespiti de yapılarak birlikte gönderilmesi için, 
SONUÇ : Dosyanın mahalline GERİ ÇEVRİLMESİNE, 24.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi. 
Bu karar, kullanıcılarımızdan Sayın Avukat Gökmen KESKİNSOY tarafından gönderilmiştir. 

T.C.
YARGITAY
20. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/6275
K. 2014/7372
T. 9.9.2014
• REDDİ HAKİM İSTEMİ ( Ret İsteminin Esastan Reddedilmesi ve Ret İsteminde Bulunan Tarafın Kötüniyetli Olması Halinde Disiplin Para Cezasına Hükmedilebileceği Merci Tarafından Ret İsteminin Esası Hakkında Karar Verilmediği Usûlî Eksiklik Nedeniyle İstem Reddedilmesinde İsabetsizlik Görülmediği )
• ÖZEL YETKİNİN BULUNMASI GEREKEN HALLER ( Reddi Hakim İstemi - Vekil Tarafından Reddi Hâkim İsteminde Bulunulabilmesi İçin Özel Yetkinin Bulunması Gerektiği )
• HAKİMİNİN DAVANIN TARAFLARINDAN BİRİ HAKKINDA ŞİKAYETTE BULUNMASI ( Hakimin Çekilmesi - Yargılama Sürerken Taraflardan Birinin Mahkeme Hâkimi Hakkında Şikayette Bulunması veya Aleyhine Dava Açması veya Mahkeme Hâkiminin Davanın Taraflarından Biri Hakkında Şikayette Bulunması HMK'nın 36/1-D Md.sindeki Davalı Olmak Anlamında Yorumlanamayacağı )
• HAKİMİN ÇEKİLMESİ ( Davanın Tarafının Kendisini Başka Bir Vekil İle de Temsil Ettirebileceğinden Vekilden Kaynaklı Nedenler Çekilme Sebebi Olarak Kabul Edilemeyeceği )
6100/m.36,42/3,74
ÖZET : Dava, reddi hakim istemine ilişkindir. Reddi hâkim istemine ilişkin verilen kararın temyiz incelemesi yönünden; incelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve davacı vekilinin vekaletnamesinde reddi hâkim yetkisinin bulunmadığı, HMK'nın 74. maddesi uyarınca vekil tarafından reddi hâkim isteminde bulunulabilmesi için özel yetkinin bulunması gerektiği, HMK.'nın 42/3. maddesi uyarınca ret isteminin esastan reddedilmesi ve ret isteminde bulunan tarafın kötüniyetli olması halinde disiplin para cezasına hükmedilebileceği, merci tarafından ret isteminin esası hakkında karar verilmediği, usûlî eksiklik nedeniyle istem reddedilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. 
Yargılama sürerken taraflardan birinin mahkeme hâkimi hakkında şikayette bulunması veya aleyhine dava açması veya mahkeme hâkiminin davanın taraflarından biri hakkında şikayette bulunması ( suç duyurusunda bulunması ), HMK'nın 36/1-d maddesindeki "Davalı olmak" anlamında yorumlanamaz. Suç duyurusunda bulunulması hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebep olarak da düşünülemez. Belirtilen olgular ışığında davacı vekili hakkında suç duyurusunda bulunulduğu gösterilerek hâkimlerin davadan çekinmeleri adaletin gecikmesine ve tabii hâkim ilkesinin zedelenmesine yol açacağı gibi çekilme sebebinin davanın tarafları ile hâkim arasında bulunması gerektiği, vekilin davanın tarafı olmadığı, yalnızca davada vekili bulunduğu tarafın yasal temsilcisi sıfatında olarak onun adına hareket ettiği, davanın tarafının kendisini başka bir vekil ile de temsil ettirebileceğinden, vekilden kaynaklı nedenler çekilme sebebi olarak kabul edilemez. 
DAVA : Taraflar arasında görülen dava sırasında davacı vekili tarafından reddi hâkim yoluna başvurulmuştur. 
Red talebini inceleyen merci tarafından verilen kararın Yargıtayca incelenmesi kısıtlı adayı vekili tarafından istenilmiş olmakla, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: 
KARAR : Taraflar arasında görülen dava sırasında davacı vekili tarafından 26.03.2014 tarihli dilekçe ile özetle; "... keşif yapılmasına ilişkin önceden verilmiş bir ara karar bulunmadığı halde 07.03.2014 tarihinde keşif yapıldığı, keşfin UYAP ortamında yapılmış gözükmesine rağmen kısıtlı adayının imza ve ifadesine ait tutanağın UYAP'a kaydedilmediği, keşif zaptının önceden hazırlandığı ve ilgililere imzalatıldığı şüphesinin doğduğundan hâkimin tarafsız bulunmadığı ve hâkim hakkında HSYK'ya şikayette bulunulduğundan husumet oluştuğu...", gerekçesiyle reddi hâkim yoluna başvurulmuştur. 
Reddedilen Hâkim Ü.'ın, "... davacı vekilinin özel yetkisinin bulunmadığı ve ret sebeplerinin gerçek dışı olduğundan reddinin gerektiği, ancak davacı vekili hakkında iftira suçundan suç duyurusunda bulunulduğundan husumet oluştuğu...", gerekçesiyle çekilinmesi gerektiği yönündeki görüşü üzerine, dosyayı inceleyen merci tarafından reddi hâkim talebine ilişkin olarak davacı vekilinin özel yetkisinin bulunmadığından reddine, ret sebebine göre davacı aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına, hâkim Ü.'ın çekilme talebinin kabulüne ve davaya bakacak hâkimin belirlenmesi için B... İlk Derece Mahkemeleri Adalet Komisyonu Başkanlığı'na yazı yazılmasına ilişkin verilen karar, kısıtlı adayı vekili Av. İhsan tarafından disiplin para cezası verilmemesi ve çekilme istemi yönünden temyiz edilmiştir. 
1- ) Reddi hâkim istemine ilişkin verilen kararın temyiz incelemesi yönünden; incelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve davacı vekilinin vekaletnamesinde reddi hâkim yetkisinin bulunmadığı, HMK'nın 74. maddesi uyarınca vekil tarafından reddi hâkim isteminde bulunulabilmesi için özel yetkinin bulunması gerektiği, HMK.'nın 42/3. maddesi uyarınca ret isteminin esastan reddedilmesi ve ret isteminde bulunan tarafın kötüniyetli olması halinde disiplin para cezasına hükmedilebileceği, merci tarafından ret isteminin esası hakkında karar verilmediği, usûlî eksiklik nedeniyle istem reddedildiğine göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan ret istemi hakkındaki merci kararının ONANMASINA, 
2- ) Hâkimin çekilmesine ilişkin verilen kararın temyiz incelemesine gelince; 
Duruşma hâkiminin davadan çekilmesi, HMK'nın 36. maddesi anlamında kendi kendini reddetmesi manasındadır. Çünkü hâkimin çekilme kararı verebilmesi, ancak HMK'nın 36. maddesindeki hallerden birinin varlığı halinde mümkündür. Dava, dosyasındaki bilgi ve belgelerden, HMK'nın 36. maddesindeki anlamda ve hâkimin çekilmesini gerektirecek şekilde bir bulguya rastlanmadığı gibi, hâkimin kendi kendisini reddetmesine ilişkin kararını yerinde bulan merci kararında da, hukukça korunabilecek bir neden veya delile dayanılmadığı görülmüştür. 
Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır ( Anayasa mad. 9 ). Hâkimler görevlerinde bağımsızlardır. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Bu nedenle, hâkimler önüne gelen uyuşmazlıkları kanunî çerçevesinde çözmek zorundadırlar. Bu işlemi yaparken hâkim, bir olayla ilgili kuracağı hükümle, tarafların adalet duygusunu zayıflatacağını değil, güçlendireceğini düşünüp, hedefleyerek çalışmalı, kanunlardan aldığı güçle hareket etmelidir. Hâkim, tarafların geçerli ve kanunî delillere dayanmayan soyut iddiaları karşısında başkalarına ve kendisine yabancı kalarak, hukukun ne dediğini söyleme yetkisini kullanıp, yargılama işlemi ile yargı kararlarının kişisel görüş, inanç ve duyguların aracı olamayacağını, aksine hâkimlerin, yansız ve kanunlardan aldığı güçle adaleti sağlamaya çalıştığını davanın taraflarına inandırmalıdır. 
Ayrıca, yargılama sürerken taraflardan birinin mahkeme hâkimi hakkında şikayette bulunması veya aleyhine dava açması veya mahkeme hâkiminin davanın taraflarından biri hakkında şikayette bulunması ( suç duyurusunda bulunması ), HMK'nın 36/1-d maddesindeki "Davalı olmak" anlamında yorumlanamaz. Suç duyurusunda bulunulması hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebep olarak da düşünülemez. Belirtilen olgular ışığında davacı vekili hakkında suç duyurusunda bulunulduğu gösterilerek hâkimlerin davadan çekinmeleri adaletin gecikmesine ve tabii hâkim ilkesinin zedelenmesine yol açacağı gibi çekilme sebebinin davanın tarafları ile hâkim arasında bulunması gerektiği, vekilin davanın tarafı olmadığı, yalnızca davada vekili bulunduğu tarafın yasal temsilcisi sıfatında olarak onun adına hareket ettiği, davanın tarafının kendisini başka bir vekil ile de temsil ettirebileceğinden, vekilden kaynaklı nedenler çekilme sebebi olarak kabul edilemez. 
SONUÇ : Bu nedenle, kısıtlı adayı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mercinin hâkimin çekilmesi yönünden verdiği kararın BOZULMASINA, 09.09.2014 günü oybirliği ile karar verildi. 
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/18623
K. 2014/2968
T. 20.2.2014
• YAYIN HAKKININ KULLANILMASI VEYA BEDELİNİN TAHSİLİ (Davacının Yayın Akışının Geçersizliği İleri Sürülmeyen Teslim Tesellüm Belgesinde Belirtildiği Gibi Yapılmasının Aksi Halde Durumun Yazılı Bildirilmesinin Kararlaştırıldığı - Reklam Hakkının Protokoldeki Sürenin Sonuna Kadar Kullanılmadığına Dair Gerekçenin İsabetsiz Olduğu)
• TEVKİL YETKİSİ (Kararın Tebliğ Edildiği Avukatı Yetkilendiren Avukat İle Davacı Arasındaki Vekaletnamede Başkasını Tevkil Yetkisi Bulunmadığı - Davacı Adına Yetki Belgesi İle Yetkilendirilen Avukata Yapılan Karar Tebliğinin Geçersiz Olduğu/Yayın Hakkının Kullanılması veya Bedelinin Tahsili)
• TEMYİZ İNCELEMESİNİN DURUŞMALI YAPILMASI (Dava Konusu Meblağın Duruşma Sınırının Altında Olduğu/Uyuşmazlığın Miktar veya Değer Söz Konusu Olmaksızın Duruşmalı Olarak İncelenmesi Gereken Dava ve İşlerden de Olmadığı - Davacı Vekilinin Duruşma İsteğinin Reddiyle Tetkikatın Evrak Üzerinde Yapılmasına Karar Verildiği)
• REKLAM HAKKI (Geçersizliği İleri Sürülmeyen Teslim Tesellüm Belgesiyle Davacının Yayın Akışının Belgede Belirtildiği Gibi Yapılması Aksi Halde Durumun Yazılı Olarak Bildirilmesinin Kararlaştırıldığı - Davacı Tarafından Reklam Hakkının Protokolde Belirtilen Sürenin Sonuna Kadar Kullanılmadığına Dair Gerekçenin Doğru Olmadığı)
• TESLİM VE TESELLÜM BELGESİ (Geçersizliğinin İleri Sürülmediği - Davacının Adres Değişikliği Nedeniyle Tebliğ Edilemeyen Yayın Listesi ve Kasetini Davalı Şirketin Yetkilisine Teslim Ettiği/Yayın Akışının Belgedeki Gibi Yapılması Aksi Halde Durumun Yazılı Olarak Bildirilmesinin Kararlaştırıldığının Gözetilmesi Gerektiği)
6100/m.74
ÖZET : Dava, sözleşmeden kaynaklı yayın hakkının kullanılması veya bedelinin tahsili istemine ilişkindir. 6100 sayılı HMK'nın 74. maddesi uyarınca, vekaletnamesinde açıkça yetki verilmemişse vekil, başkasını tevkil edemez. Kararın tebliğ edildiği avukatı yetkilendiren avukat ile davacı arasındaki vekaletnamede de başkasını tevkil yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla mahkemece davacı adına yetki belgesi ile yetkilendirilen avukata yapılan karar tebliği geçersiz olduğundan, sonradan davacı vekiline yapılan karar tebliği geçerli ve anılan vekil tarafından bulunulan temyiz istemi süresindedir. Öte yandan Dava konusu meblağ 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2. maddesi delaletiyle uygulanması gereken 3156 SK. ile değişik 438. maddesi uyarınca duruşma sınırının altındadır. Ayrıca uyuşmazlık, aynı Yasa maddesi uyarınca miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerden de değildir. Kaldı ki temyiz eden davacı tarafından, duruşma yapılabilmesi için gerekli tebligat gideri de yatırılmamıştır. Bu durum karşısında anılan Yasa maddesi uyarınca, davacı vekilinin duruşma isteğinin reddiyle tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verilmiştir. Diğer yandan davacı ile davalılardan biri arasındaki tarihsiz protokolde, davacının reklam hakkını kullanmak zorunda olduğu, kısmen dahi olsa kullanmazsa davacının bir hak iddia edemeyeceği belirtilmiştir. Ancak geçersizliği ileri sürülmeyen teslim ve tesellüm belgesi ile davacının, adres değişikliği nedeniyle tebliğ edilemeyen yayın listesi ve kasetini davalı şirketin yetkilisine teslim ettiği, yayın akışının belgede belirtildiği gibi yapılmasının, aksi halde durumun yazılı olarak bildirilmesinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mahkemenin davacı tarafından reklam hakkının protokolde belirtilen sürenin sonuna kadar kullanılmadığına dair gerekçesi doğru değildir. 
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 31.05.2012 gün ve 2011/519-2012/301 sayılı kararı reddeden Daire'nin 14.09.2013 gün ve 2012/17942-2013/15708 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: 
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalılardan olan alacağının davalılar tarafından müvekkilinin reklam yayınının yapılarak ödenmesinin taahhüt edildiği halde bu taahhüdün yerine getirilmediğini ileri sürerek, sözleşmeden kaynaklı yayın hakkının kullanılmasını veya bedelinin tahsilini talep ve dava etmiştir. 
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur. 
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiş, Dairemizce temyiz isteminin süre yönünden reddine karar verilmiştir. 
Bu kez davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur. 
1- Somut uyuşmazlıkta mahkemenin gerekçeli kararı, davacı adına vekili Av. T. B.'a tebliğ edilmişse de anılan vekil, Av. M. R. E.'un davacı ile aralarındaki 01.04.2011 tarih ve 10391 yevmiye numaralı vekaletnamesine dayanarak düzenlediği 22.12.2011 tarihli yetki belgesi ile yetkilendirilmiştir. Yetki belgesinin düzenlendiği 22.12.2011 tarihi itibariyle olaya uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nın 74. maddesi uyarınca, vekaletnamesinde açıkça yetki verilmemişse vekil, başkasını tevkil edemez. Av. M. R. E. ile davacı arasındaki 01.04.2011 tarih ve 10391 yevmiye numaralı vekaletnamede de başkasını tevkil yetkisi bulunmamaktadır. 
Dolayısıyla mahkemece davacı adına Av. T. B.'a yapılan karar tebliği geçersiz olduğundan, sonradan davacı vekili Av. Y. T.'a yapılan 05.09.2012 tarihli karar tebliği geçerli ve anılan vekil tarafından 18.09.2012 tarihinde bulunulan temyiz istemi süresindedir. Bu durum karşısında davacı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden reddine dair Dairemizin 14.09.2013 gün ve 2012/17942 E.-2013/15708 K. sayılı ilamımızın kaldırılarak, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmesi gerekmiştir. 
2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; öncelikle davacı vekilinin temyiz itirazlarının duruşmalı olarak incelenmesini talep ettiği anlaşıldığından, davacı vekilinin bu isteminin incelenmesi gerekmiştir. 
Davacı vekilince sunulan 10.12.2009 tarihli dilekçe ile dava değerinin 8.000 TL. olduğu bildirilmiştir. Dava konusu meblağ 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2. maddesi delaletiyle uygulanması gereken 3156 SK. ile değişik 438. maddesi uyarınca duruşma sınırı olan 17.220 TL'nin altındadır. Ayrıca uyuşmazlık, aynı Yasa maddesi uyarınca miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerden de değildir. Kaldı ki temyiz eden davacı tarafından, duruşma yapılabilmesi için gerekli tebligat gideri de yatırılmamıştır. Bu durum karşısında anılan Yasa maddesi uyarınca, davacı vekilinin duruşma isteğinin reddiyle tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verilmiştir. 
3- Davacı vekilince, müvekkilinin Huzur Radyo AŞ.'ye ait TGRT Tv. (şimdiki Fox Tv) ile İhlas Gazetecilik A.Ş'ye ait Türkiye Gazetesi'ne 1993 yılından beri verdiği araba, faks ve fotokopi makineleri vs. karşılık, gazete ilanı ve televizyon reklamı satın aldığı, daha sonra sadece televizyon reklamı ile ödemeyi kabul ettiği, bu kapsamda TGRT Tv'nin reklam ve pazarlama kuruluşu Repaş A.Ş. (yeni ünvanı Promaş A.Ş.) ile protokol düzenlendiği, süresinde yapılan müracaata rağmen reklam yayınlarının tam olarak yapılmadığı ileri sürülmüştür. Mahkeme ise davacının Repaş A.Ş'ye (yeni ünvanı Promaş A.Ş.) reklam gönderdiğini kanıtlayamadığı, reklam hakkının 31.12.2003 tarihine kadar kullanılması gerektiğinin protokolde belirtildiği, dava tarihine kadar bu sürenin çoktan geçmiş olduğu, diğer davalıların ise protokole taraf olmadıkları ve pasif husumet ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 
Gerçekten de davacı ile davalılardan Promaş A.Ş. (eski Repaş A.Ş.) arasındaki tarihsiz protokolde, davacının reklam hakkını 31.12.2003 tarihine kadar kullanmak zorunda olduğu, kısmen dahi olsa kullanmazsa davacının bir hak iddia edemeyeceği belirtilmiştir. Ancak geçersizliği ileri sürülmeyen 18.10.2003 tarihli teslim ve tesellüm belgesi ile davacının, 03.07.2003 tarihinde adres değişikliği nedeniyle tebliğ edilemeyen yayın listesi ve kasetini Repaş A.Ş. yetkilisi M. A.'a teslim ettiği, yayın akışının belgede belirtildiği gibi yapılmasının, aksi halde durumun yazılı olarak bildirilmesinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. 
Dolayısıyla mahkemenin davacı tarafından reklam hakkının protokolde belirtilen sürenin sonu olan 31.12.2003 tarihine kadar kullanılmadığına dair gerekçesi doğru değildir. Zira en azından 18.10.2003 tarihinde reklam filmlerinin teslim alındığı davalılardan Promaş A.Ş. (eski Repaş A.Ş.) yetkilisinin imzası ile sabittir. Her ne kadar Repaş A.Ş'nce keşide edilen 19.12.2003 tarihli yazı ile protokol gereği 28.800 sn. reklamlardan bu güne kadar gönderilenlerin tamamının yayınlandığı bildirilmişse de Repaş A.Ş. (davalı Promaş A.Ş.) tarafından bu savunmanın kanıtlanması gerektiği tabiidir. 
Yine aynı tarihsiz protokolde Şubat 1994 ve 13.07.1994 tarihli reklam sözleşmelerine atıflar yapılmaktadır. Bu sözleşmeler davacı ile Türkiye Gazetesi genel baskısı için İhlas Medya Ltd. Şti. (yeni unvanına göre davalılardan Antalya İmar Ltd. Şti.) arasında, TGRT Televizyonu için ise davacı ile TGRT Huzur TV reklam sorumlusu S. K. arasında imzalanmıştır. Türkiye Gazetesi için İhlas Holding A.Ş. imzalı sözleşmeler de sunulmuştur. Davalıların birden çok kez unvan değiştirdikleri somut uyuşmazlıkta, bu sözleşmeleri imzalayan şirketlerin davalılar olup olmadığının, davalılar ise davalıların, TGRT'nin reklam ve pazarlama kuruluşu olduğu iddia edilen davalı Promaş A.Ş. (eski Repaş A.Ş.) tarafından imzalanan tarihsiz protokol ve 18.10.2003 tarihli teslim tesellüm belgesi karşısındaki durumlarının ayrıca incelenip değerlendirilmesi gerekir. Mahkemece bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve davacının alacaklı olduğu sonucuna varılmışsa da, yaptırılan bu inceleme yukarıda belirtilen değerlendirmeleri içermediği gibi hüküm kurulması için yeterli de değildir. 
Bu durum karşısında mahkemece, davacı tarafından reklam yayın listesinin ve kasetinin en geç 18.10.2003 tarihinde Repaş A.Ş. (davalı Promaş A.Ş.)'ye teslim edildiğinin kabul edilmesi, davalıların pasif husumet ehliyetinin yukarıda açıklanan şekilde incelenip değerlendirilmesi ve aralarında sektörden uzmanlar ve akademisyenlerin bulunduğu yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak alınacak raporun sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeye dayanılarak, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir. 
4- Yukarıdaki bentlerde açıklandığı üzere, işbu kararla Dairemizce davacı vekilinin temyiz itirazları incelendiğinden ve bu durumda Dairemizin işbu kararına karşı tüm tarafların karar düzeltme isteminde bulunma hakkı doğduğundan, mahkemece Dairemizin davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine dair işbu kararının, tüm taraflara tebliğ edilip taraflarca karar düzeltme itirazında bulunulması halinde, dosyanın karar düzeltme itirazlarının incelenmesi için Dairemize gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir. 
SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile Dairemize ait 14.09.2013 gün ve 2012/17942 E.-2013/15708 K. sayılı ilamımızın kaldırılmasına, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin duruşma isteminin REDDİNE, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme hükmünün davacı yararına BOZULMASINA, (4) numaralı bentte açıklanan nedenlerle mahkemece Dairemizin işbu kararının taraflara tebliğ edilip karar düzeltme itirazında bulunulması halinde, karar düzeltme itirazlarının incelenmesi için dosyanın Dairemize gönderilmesine, ödedikleri temyiz peşin temyiz ilam ve karar düzeltme harçlarının isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 20.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 
yarx
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/19934
K. 2013/5802
T. 6.3.2013
• DAVANIN GERİ ALINMASI ( Davanın Baştan İtibaren Açılmamış Sayılacağı ve Sonuçlarının Ortadan Kalkacağı/Geri Alınan Bir Davanın Yenilenmesi Mümkün Olmadığı - Davanın Geri Alınması İçin Vekaletnamede Özel Yetki Aranmayacağı )
• BOŞANMA DAVASI ( Davanın Geri Alınması İle Davanın Baştan İtibaren Açılmamış Sayılacağı ve Sonuçlarının Ortadan Kalkacağı )
• VEKALETNAMEDE ÖZEL YETKİ ARANMAMASI ( Davanın Geri Alınması İçin Vekaletnamede Özel Yetki Aranmayacağı )
6100/m.74, 123
ÖZET : Davanın geri alınması ile davanın baştan itibaren açılmamış sayılacağı ve sonuçlarının ortadan kalkacağı, bu nedenle geri alınan bir davanın yenilenmesi mümkün olmadığı ve davanın geri alınması için vekaletnamede özel yetki aranmayacağı dikkate alınmıştır. 
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, hüküm davacı-karşı davalı tarafından boşanma davası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 
KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davanın geri alınması ( HMK. md. 123 ) ile davanın baştan itibaren açılmamış sayılacağı ve sonuçlarının ortadan kalkacağı bu nedenle geri alınan bir davanın yenilenmesinin mümkün olmadığının ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 74. maddesi gereğince; davanın geri alınması için vekaletnamede özel yetki aranmayacağının anlaşılmasına göre, 
SONUÇ : Yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ( ONANMASINA ), işbu kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 

T.C.
YARGITAY
23. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/2037
K. 2012/954
T. 13.2.2012
• DAVANIN TAMAMEN ISLAHI ( İtirazın İptali Davasının Alacak Davasına Çevrildiği/Davanın Tamamen Islahı İçin Vekaletnamede Vekile Bu Konuda Özel Yetki Verilmiş Olması Gerektiği - Islah Olunan Davanın İlk Dava Gününde Açılmış Sayılacağı)
• ISLAH YETKİSİ BULUNMAYAN VEKİLCE VERİLEN ISLAH DİLEKÇESİ ( Davanın Tamamen Islahı İçin Vekaletnamede Vekile Özel Yetki Verilmiş Olması Gerektiği - Eksiklik Giderilmeden Dava Islah Edilerek Hüküm Kurulamayacağı)
• VEKALETNAMEDE ÖZEL YETKİ ( Davanın Tamamen Islahı İçin Vekaletnamede Vekile Bu Konuda Özel Yetki Verilmiş Olması Gerektiği)
• ÇIKMA PAYI ALACAĞI ( Davanın Tamamen Islahında Islah Olunan Davanın İlk Dava Gününde Açılmış Sayılacağı - Davacının Alacağı Muaccel Olmadan Dava Açıldığından Davanın Reddedileceği)
6100/m.74
1086/m. 87
1136/m.17
ÖZET : Davacı vekilinin itirazın iptali olarak açtığı davasını, alacak davasına çevirmesi, davanın tamamen ıslahı niteliğindedir. Davanın tamamen ıslahı için vekaletnamede vekile bu konuda özel yetki verilmiş olması gerekmektedir. Islah yetkisi bulunmayan vekilce verilen ıslah dilekçesi üzerine eksiklik giderilmemiş olup, davanın alacak davasına dönüştüğü kabul edilerek, alacak davası yönünden hüküm kurulması hukuka aykırıdır. Kabule göre de, davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır. Dava çıkma payına ilişkin olup, davacının alacağı en erken, istifa ettiği yıl bilançosunun kabul edildiği tarihten bir ay sonra muaccel olacaktır. Açılan dava erken olup, davanın reddi gerekir. 
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: 
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatif üyesi iken ekonomik nedenlerle 18.04.2009 tarihinde kooperatif üyeliğinden istifa ettiğini, 15.400,00 TL aidat bedelinin ödenmesi için kooperatife noter kanalıyla ihtar çektiğini ancak, ödeme yapılmadığını, toplam 15.703,78 TL üzerinden başlatılan icra takibine de itiraz edildiğini, itirazın tamamen kötüniyetle yapıldığını ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiş, davacı davasını ıslah ederek, davalıdan 15.400,00 TL alacaklı olduğunun hüküm altına alınmasını, bu alacağa bilançonun kesinleşmesini takip eden bir aydan sonra yasal faiz ödenmesini talep ve dava etmiştir. 
Davalı vekili, davacının davasını değiştirmesine ve genişletmesine muvafakat etmediklerini, bir alacak var ise de dava tarihi itibariyle muaccel olmadığını, davacı vekilinin ıslah yetkisinin bulunmadığını, yapılan ıslahın hüküm doğurmayacağını savunarak, itirazın iptali davasının reddi ile müvekkili lehine %40 tazminata karar verilmesini istemiştir. 
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının davalı kooperatif üyesi olduğu, toplam 15.400,00 TL aidat ödediği, 18.04.2009 tarihinde kooperatiften ayrıldığı, 2009 yılına ait genel kurulun yapıldığı 21.04.2010 tarihinden itibaren bir ayın sonunda 22.05.2010 tarihinde aidatların davacıya iade edilmesi gerekirken iade edilmediği, bu tarih itibariyle davalının temerrüde düştüğü, dava başlangıçta itirazın iptali davası olarak açılsa da 25.02.2011 tarihinde ıslah edilerek alacak istemine dönüştüğü, davaların çözümünde 3 temel ilke olan basitlik, çabukluk ve ucuzluk ilkeleri nazara alındığında ihtilafın çözümünün alacak olarak yürütülmesi gerektiği gerekçesiyle, davanın kabulü ile, ıslah nazara alınarak 15.400,00 TL'nin 22.05.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. 
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 
1- Dava, çıkma payı alacağı nedeniyle başlatılan takibe yapılan itirazın iptali olarak açıldıktan sonra, davacı vekili mahkemeye verdiği 25.02.2011 havale tarihli dilekçeyle davayı alacak davası olarak ıslah ettiğini bildirmiştir. Mahkemece, davanın ıslahla alacak davasına dönüştüğü kabul edilerek davanın kabulü yönünde hüküm kurulmuştur. 
Davacı vekilinin itirazın iptali olarak açtığı davasını, alacak davasına çevirmesi, davanın tamamen ıslahı niteliğindedir. Gerek doktrinde ( Bkz. Prof. Dr. Baki Kuru, "Hukuk Muhakemeleri Usulü" 6. Baskı, Cilt: IV, sh. 3984), gerekse Yargıtay içtihatlarında ( Y.ll.HD. 17.04.2008, 2007/3451 Esas, 2008/5198 Karar) davanın tamamen ıslahı için vekaletnamede vekile bu konuda özel yetki verilmiş olması gerekmektedir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 74. maddesinde de davanın tamamen ıslahı için vekaletnamede özel yetkinin bulunması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Somut olayda ise, davacı vekilinin vekaletnamesinde davanın tamamen ıslah yetkisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, ıslah yetkisi bulunmayan vekilce verilen ıslah dilekçesi üzerine eksiklik giderilmemiş olup, davanın alacak davasına dönüştüğü kabul edilerek, alacak davası yönünden hüküm kurması doğru bulunmamıştır. 
Kabule göre de, HUMK'nın 87. maddesi hükmünce, davanın tamamen ıslah durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir. Geçerli olarak yapılan tam ıslah işlemi üzerine, yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan bunun doğal sonucu olarak ıslahın etkisi dava tarihi itibariyle sonuç doğuracaktır. Davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır ( Bkz. Prof. Dr. Baki Kuru, "Hukuk Muhakemeleri Usulü" 6. Baskı, Cilt: 4, sh. 3998 vd.). Dava çıkma payına ilişkin olup, Kooperatifler Kanunu'nun 17. ve anasözleşmenin 15. maddesi uyarınca davacının alacağı en erken, istifa ettiği 2009 yılı bilançosunun kabul edildiği 21.04.2010 tarihinden bir ay sonrası olan 22.05.2010 tarihi itibariyle muaccel olmuştur. Bu durumda, 15.04.2010 tarihinde açılan dava erken olup, davanın bu nedenle reddi gerekirken, alacağın muaccel olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü doğru görülmemiştir. 
2- Bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir. 
SONUÇ : Yukarıda ( 1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına ( BOZULMASINA), ( 2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 



T.C.
YARGITAY
23. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/3784
K. 2014/3888
T. 20.5.2014
• KAYYIM ATANMASI KARARININ İLANI ( Kayyım Atanmasına Dair Karar İle Kayyımın Görevleri Yetkilerinin ve Sınırlarının Derhal İlan Edileceği/Ticaret Siciline Tescili/Bu Eksiklik Tamamlanmadan Karar Verilmesinin Hatalı Olduğu - İflas Erteleme )
• ERTELEME TALEBİNİN İLANI ( Traji 50.000'in Üzerinde Olan ve Yurt Düzeyinde Dağıtımı Yapılan Gazetelerden Biri İle Birlikte İflâs Edenin Muamele Merkezinin Bulunduğu Yerdeki Bir Gazetede ve Ticaret Sicili Gazetesinde İlan Edileceği - İflas Erteleme )
• VEKALETNAMEDE ÖZEL YETKİ BULUNMAMASI ( İflasın Ertelenmesi Davası - Davacı Şirket Vekilinin İflas Ertelemeye Dair Özel Yetkisinin Olmadığı/Usulüne Uygun Vekaletname Sunmak İçin Süre Verileceği/Bu Eksiklik Giderilmeden Hüküm Kurulamayacağı ) 
• İFLAS ERTELEME MASRAFLARI ( İflasın Kamu Düzenine Dair Olması Sebebiyle Masrafların Vezneye Peşin Olarak Yatırılacağı/Yatırılmaması Halinde Gideri Ödemesi Gereken Taraftan Alınmak Üzere Hazineden Ödenmesine Hükmedileceği - Uyuşmazlığının Esasının İncelenerek Karar Verilmesi Gerektiği )
• İFLAS ERTELEME DAVASINDAN FERAGAT ( Zorunlu Borca Batıklık Bildirimini İçerdiği/Şirket Borca Batık Durumda İse İflasına Karar Verileceği - Davanın Feragat Sebebiyle Reddinin Mümkün Olmadığı ) 
• BİRLEŞEN DAVA ( İflasın Ertelenmesi - Birleşen Davanın Derdestlik Dava Koşulu Sebebiyle Usulden Reddine Karar Verileceği/Birleştirilmiş Olsa Dahi Her Dava Bağımsızlığını Koruyacağından Her Dava Dosyası İçin Ayrı Ayrı Hüküm Kurulması Gerektiği )
• HASIMSIZ OLARAK AÇILAN DAVA ( Müdahillerin Gerekçeli Kararda Dahili Davalı Olarak Yazılmış Olmalarının Hatalı Olduğu - Davanın Hasımsız Açıldığı - İflas Erteleme )
2004/m.166,178,179,181
6098/m.504
6100/m.29,74,77,114,115,120,266,297,324,325
6102/m.377
ÖZET : Asıl ve birleşen dava, iflas ertelenmesi istemine ilişkindir. 
Kayyımın atanmasına dair karar, kayyımın mahkemece belirlenmiş görevleri ve temsil yetkisi ile bunların sınırları ve iflasın ertelenmesine dair talep 166. maddenin 2. fıkrasındaki usul ile mahkeme tarafından ilan ve ticaret siciline tescil ettirilir. 
Vekilin iflas veya iflasın ertelenmesi talebinde bulunabilmesi için vekaletnamesinde bu konuda özel yetki bulunmalıdır. Davacı vekiline iflas ve iflasın ertelenmesi yetkisini içeren usulüne uygun bir vekaletname sunması için kesin süre verilmesi gerekir. Bu süre içinde vekâletname verilmez veya asıl taraf yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçeyle mahkemeye bildirmez ise dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır. 
İflasın kamu düzenine dair olması sebebiyle, iflasın ertelenmesini isteyen, bu kararın ilanı, gerekli yerlere bildirilmesi, atanacak kayyım için belirlenecek ücreti ve alınacak erteleme tedbirlerinin uygulanması için gerekli masrafları avans olarak mahkeme veznesine peşin yatırmalıdır. İflas avansı, dava şartı olan gider avansı olmayıp, tamamlatılabilir. Kesin süreye uyulmaması halinde, ileride bu gideri ödemesi gereken taraftan alınmak üzere Hazineden ödenmesine hükmedilir. Mahkemece, gerekli masrafların bu şekilde karşılanması ve uyuşmazlığının esasının incelenmesi gerekirken davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddi bozmayı gerektirir. 
Mahkemece, asıl dava ile aynı tarihte açılan birleşen davada, iflas erteleme davasından feragat edilmiş olup, iflas davalarında karar verilmeden önce davadan feragat mümkün ise de iflasın ertelenmesi talebinin içinde mahkemeye yapılacak zorunlu bildirim bulunduğundan, erteleme talebinden feragat edilse bile şirket borca batık durumda ise iflasına karar verilmesi gerektiğinden, davanın feragat sebebiyle reddi mümkün değil ise de, aynı taleplerle ilgili asıl davanın derdest olduğu gözetilerek, birleşen davanın derdestlik dava koşulu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, hükmün gerekçe bölümünde asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtildiği halde, hüküm fıkrasında birleşen davayla ilgili herhangi bir hüküm oluşturulmaması, hukuka aykırıdır. Birleştirilmiş olsa dahi her dava bağımsızlığını koruyacağından her dava dosyası için ayrı ayrı hüküm kurulması gerekir. 
Gerekçeli karar başlığında, davanın hasımsız olarak açılmış olduğu gözardı edilerek müdahillerin, "Dahili Davalı" olarak yazılmış olmaları da, HMK'nın 297/1-b. maddesi hükmüne aykırı olmuştur. 
DAVA : Taraflar arasındaki iflasın ertelenmesi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: 
KARAR : Davacı vekili asıl ve birleşen davada, konfeksiyon ve tekstil alanında faaliyet gösteren davacının, dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik krizin yanı sıra üçüncü kişi lehine verilen teminat senedinin icra takibine konu edilerek üretim tezgahlarına ve ürünlere haciz konulması sebebiyle borca batık duruma düştüğünü, iyileştirme projesinin uygulanması halinde borca batıklıktan kurtulabileceğini ileri sürerek, davacının iflasının bir yıl ertelenmesine karar verilmesini istemiş, birleşen davadan feragat ettiğini bildirmiştir. 
Müdahillerden E... Pazarlama ve Tic. A.Ş. vekili, davacının iflasını istemiş, diğer müdahiller sadece müdahale talebinde bulunmuşlardır. 
Mahkemece, iddia, müdahil beyanları ve dosya kapsamına göre, İİK'nın 181. maddesinin 160. maddesine yaptığı atıf sebebiyle 25.01.2013 tarihli oturumda bilirkişi ücreti, kayyım maaşları ve talimat gideri toplamı 9.100,00 TL gider avansının yatırılması için davacı vekiline HMK'nın 324/1-2. maddesi gereği verilen kesin süreye rağmen gider avansının yatırılmadığından bilirkişi incelemesi ve kayyım raporu alınamadığı ve davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. 
Kararı, asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz etmiştir. 
1- )Asıl ve birleşen dava, iflas ertelenmesi istemine ilişkindir. 
İflasın ertelenmesi geçici bir mali darboğaza düşen şirketlerin hayatiyetini koruması, istihdam ve milli ekonomiye katkı sağlaması için öngörülen geçici bir hukuki himaye yoludur. İflasın ertelenmesi bir şans kurumu olmayıp, alacaklıların durumunu zorlaştırmak ve bir şirket tasfiyesi yolu olarak kabul edilemez. İflasın ertelenmesi, borca batık durumda bulunan şirket tarafından sunulan; somut öngörüler içeren, ciddi ve inandırıcı bir iyileştirme projesi çerçevesinde bu durumdan kurtulması kuvvetle muhtemel bulunan kooperatiflerle sermaye şirketleri için öngörülmüş bir hukuki korunma yoludur ( İİK'nın 179 ). İflasın ertelenebilmesi için şirketin borca batık durumda olması, sunulacak ciddi ve inandırıcı bir iyileştirme projesi kapsamında şirketin mali durumunu düzeltebileceğine dair somut veriler ileri sürmesi ve fevkalade mühletten yararlanmamış olması gerekir ( 6102 Sayılı TTK'nın 377, İİK'nın 179 vd. ). Mahkeme, İİK'nın 166/2. maddesine uygun ilan yapmalı, borca batıklığı, TTK'nın 377. maddesinde gösterilen şekilde varlıkların rayiç değerine ve İİK'nın 178/1. madde ve fıkrasında belirtilen alacaklılar listesinde gösterilenler ile gerçek anlamda tesbit edilebilecek diğer borçların tutarına göre belirlemelidir. Bunun için borçlu şirket tarafından mahkemeye ibraz edilen bilanço ile mali durumun iyileştirilebilmesi amacıyla şirket tarafından bildirilen proje üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, rayiç değerler ve yapılan araştırma ve inceleme sonucu elde edilen gerçekçi verilere göre bilirkişilerce yeniden oluşturulacak şirket bilançosu ( borca batıklık bilançosu ) da dikkate alınıp bir sonuca gidilmelidir. İflasın ertelenmesinin amacı, borca batık sermaye şirketinin mali durumunu düzelterek, borca batıklıktan kurtulmasının sağlanmasıdır. Borca batıklıktan kurtulma ise tüm borçların ödenmesi anlamına gelmeyip, aktifin pasiften fazla olmasını ifade eder. Gerek borca batıklık ve gerek iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olup olmadığı hususunda ( muhasebe ve işletme ekonomisi bilgisi özel ve teknik bilgi niteliğinde bulunduğundan ve hakimin bunları genel ve mesleki bilgisiyle çözmesi beklenemeyeceğinden ) HMK'nın 266. maddesinde gösterildiği şekilde bilirkişinin oy ve görüşüne müracaat edilmesi ve bu raporun da hukuka uygunluğunun hakim tarafından denetlenmesi gerekir. 
Diğer yandan, somut verilere dayalı, çelişmeyen öngörüler içeren, özellikle sermaye ve/veya karlılık artışını netleştiren unsurların varlığının, proje için vazgeçilmez hususlar olduğu gözden kaçırılmamalı; iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olduğunun bu yolla tespiti cihetine gidilmelidir. Hakim de bu raporla o konudaki özel ve teknik bilgi ihtiyacını giderebilmeli ve raporun hukuka uygunluğunu denetlemelidir. Projenin ciddi ve inandırıcılığı öncelikle ve özellikle sermaye ve/veya karlılığın ne şekilde arttırılacağı ve borca batıklıktan kurtulmanın ne şekilde sağlanacağı somut, belgelere dayalı ve gerçekçi bilgi ve öngörülerden yola çıkılarak tespit edilmeli, diğer proje unsurları için de bilimsel veriler değerlendirilmelidir. 
Bir sermaye şirketinin borca batıklık bildiriminde bulunarak iflasını istemesi halinde, bu durumun mahkemece re'sen tesbiti gerekir. Bu tesbitin yapılmasında, davacının sunduğu delillere ek olarak, mahkemece gerekli görülen diğer deliller toplanmalı, bu kapsamda ilgisi görülen kamu kurumlarından alınacak bilgiler, yapılacak keşif ve mahkemece atanacak bilirkişilerce düzenlenecek raporlar da değerlendirilmelidir. 
Borca batıklığın tesbitinde sadece davacının kayıtlarına değil, varlıklarının rayiç değerlerine de özellikle bakılmalı, bu noktada, konusunda uzman bilirkişilerin görüşüne başvurulmalıdır. 
Dava teorisindeki genel ilkenin bir istisnası olarak, borca batıklık sadece dava tarihi itibariyle değil, yargılama safhasındaki olumlu veya olumsuz gelişmeler de dikkate alınarak belirlenmelidir. 
Açıklanan durum karşısında davacı şirketin mevcut kayıtları; mahkemece ulaşılabilecek tapu, trafik, sanayi ve ticaret odaları, ticaret sicil kayıtları gibi hakkında bilgi alınabilecek belgeler, varlık kalemlerinin rayiç değerlerine dair uzman ( teknik ) bilirkişi görüşleri ve somut olay bakımından özellik arz edebilecek diğer verilerin toplanmasından sonra, konusunda uzman bir bilirkişi heyetinden alınacak teknik, detaylı ve denetime elverişli rapor sonucuna göre borca batıklığın yukarda gösterilen ilkeler çerçevesinde tespiti ile varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekir. İflasın ertelenmesine karar verilebilmesi için, borca batıklık olgusunun öncelikle gerçekleşmiş olması gerekmektedir. 
Davacı şirketin borca batık olduğunun doğru olarak tespiti halinde; iyileştirme projesinin, bütüncül bir değerlendirmeyle, TTK'nın 377. maddesi kapsamında nakit sermaye konulması dahil nesnel ve gerçek kaynakları ve önlemleri içerip içermediği, İİK 'nın 179. maddesi anlamında ciddî ve inandırıcı olup olmadığı ve HMK'nın 29. maddesinde açıklanan dürüstlük kuralına uygun davranma yükümlülüğüne ve gerçeğe uygun bir biçimde hazırlanıp, hazırlanmadığı, eş deyişle, iyileştirme projesinde yapılacak olanların tek tek maliyetinin, hangi ekonomik kaynaktan sağlanacağı, her bir proje kaleminin zaman olarak en geç hangi tarihte yapılacağı, yapılacak olanların ayrı ayrı borca batıklık üzerindeki zaman ve oran olarak etkisinin somutlaştırılması ve böylece iyileştirme projesinin neden ciddi ve inandırıcı olduğunun ayrıntılı ve zaman içinde sayısal olarak, denetlenmeye elverişli nitelikte olması gerekmekte olup, bu özellikte olmayan iyileştirme raporlarına ve bunlara dayalı düzenlenen bilirkişi ve kayyım raporlarına göre ne iflasın ertelenmesine karar verilebilir ne de iflas erteleme talep eden şirket alacaklıları aleyhine sonuç doğuracak şekilde ihtiyati tedbir kararı verilebilir. Mahkemece, bu niteliği haiz olmayan iyileştirme projeleri sunulduğunda iflasın ertelenmesini isteyen şirkete uygun bir süre verilerek, açıklanan özellikteki projenin sunulmasının ve soyut içerikli projenin somutlaştırılmasının sağlaması ve verilen sürede iyileştirme projesini sunmayan şirketin iyiniyetli olmadığı kabul edilerek, sadece borca batıklığı tespit ettirilerek, sonucuna göre karar verilmelidir. Açıklanan özellikteki iyileştirme projelerinin sunulması halinde alınacak bilirkişi ve kayyım raporlarından sonra talep halinde ve gerektiğinde, hüküm tarihine kadar sadece gerekli tedbirlere karar verilmeli ve tarihlerine uygun şekilde proje kalemleri yerine getirilmediği takdirde tedbirler kaldırılarak, iflasın ertelenmesi ve ihtiyati tedbir müesseselerinin kötüye kullanılmasının önüne geçilmelidir. 
İyileştirme projesi, sadece şirketin mevcut işleyişinin devamı ve tedbir kararlarıyla borca batıklıktan kurtulabileceğine dair olmamalı, TTK'nın 324. maddesindeki nakit sermaye konulması, dış kaynaktan nakit girişi, sermaye artışı, yeni ortak alınması, şirketin mevcut işleyişi sonucu şayet mümkün ise kar ve nakit akışı gibi nesnel ve gerçek kaynakları ve önlemleri içermeli, İİK'nın 179. maddesinde aranan ciddî ve inandırıcı özellikleri haiz olmalıdır. İflas erteleme davalarında, erteleme isteyen davacı şirketin mali durumunun mahkemece, yargılama sonuna kadar incelenmesi ve iyileştirme projesinin uygulanabilir olup olmadığının denetlenmesi gerekir. Diğer yandan, kayyımın görevlerinden biri de erteleme sürecinde şirketin mali durumundaki değişiklikler ve şirket yetkililerinin iyileştirme projesine riayeti konusunda mahkemeye bilgi vermektir. Kayyım raporlarında şirketin denetlendiği her döneme dair aktif ve pasif durumunun ayrıntılı olarak açıklanması ve verilen ihtiyati tedbirlerle birlikte davacı şirketin mali durumunda düzelme olup olmadığı, iyileştirme projesinin uygulanıp uygulanmadığı ve borca batıklıktan kurtulma yolunda somut adımlar atılıp atılmadığı hususlarının ayrıntılı ve denetime elverişli olarak açıklanması, bu hususları içeren yeterli denetim ile raporların hazırlanması ve mahkemece de kayyım raporlarının yukarda açıklanan hususlar doğrultusunda denetlenmesi gerekir. 
Bu durumda, mahkemece önce şirket varlıklarının rayiç değerlerinin ve bu kapsamda borca batıklığın tespiti, bu şartın yerine geldiğinin anlaşılması halinde de iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olup olmadığının, somut verilere dayalı olarak, bilimsel şekilde değerlendirilmesi gerektiğinden, alanında uzman yeni bir bilirkişi heyetinden bilirkişi ve kayyım raporlarını, şirketin mali durumunu ve iyileştirme projesini açık ve somut dayanaklarla değerlendiren; açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli bir rapor alınması, raporun sadece sonuç bölümüne değil, bütün kapsamına bakılması suretiyle bir karar verilmesi gerekir. 
Somut olayda, mahkemece iflas erteleme talebinin, davacı şirketin merkezi Silifke'de olduğu halde, İİK'nın 166/2. madde hükmü uyarınca bu yerde yayınlanan mahalli gazetede ilan ettirilmesi gerekirken, buna uyulmadığı dosya kapsamından ve gerekçeden anlaşılmaktadır. Oysa, İİK'nın dava tarihinde yürürlükte olan 179/a bendinde "Mahkeme erteleme kararının hüküm fıkrasını, 166. maddenin 2. fıkrasındaki usulle ilan eder ve gerekli bildirimleri yapar" hükmüne yer verilmiştir. Bu maddede erteleme talebinin ilanına dair bir hüküm bulunmamakta ise de, Yargıtay İçtihatları uyarınca erteleme talebinin İİK'nın 166/2. maddede yazılı usulle ilanı gerekli görülmektedir. Nitekim, İİK'nın dava tarihinden sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 Sayılı Kanun ile değişik 179/a maddesinin 1. ve 2. fıkraları, "Mahkeme, iflasın ertelenmesi isteminde bulunulması üzerine, envanter düzenlenmesi ve yönetim kurulunun yerine geçmesi ya da yönetim kurulu kararlarının onaylanması için derhal bir kayyım atar; ayrıca şirketin ve kooperatifin malvarlığının korunması için gerekli diğer önlemleri alır. 
Kayyımın atanmasına dair karar, kayyımın mahkemece belirlenmiş görevleri ve temsil yetkisi ile bunların sınırları ve iflasın ertelenmesine dair talep 166. maddenin 2. fıkrasındaki usul ile mahkeme tarafından ilan ve ticaret siciline tescil ettirilir. Mahkeme bu arada erteleme talebini karara bağlar." hükmünü içermektedir. 
Bu durumda, mahkemece kayyım atanmış ise de, erteleme talebi usulünce ilan ve tescil edilmemiş, diğer hususların ilanı ve tescili de yapılmamıştır. Anılan hüküm, iflas erteleme yargılamasına dair usul hükmü olup, derhal uygulanması gerektiğinden, bu hükümde yer alan hususların ilanı ve ticaret siciline tescili de yapılmalıdır. 
Diğer yandan, dava sırasında yürürlüğe giren HMK'nın 74. ve TBK'nın 504. maddeleri uyarınca vekilin iflas veya iflasın ertelenmesi talebinde bulunabilmesi için vekaletnamesinde bu konuda özel yetki bulunmalıdır. Davacı vekiline iflas ve iflasın ertelenmesi yetkisini içeren usulüne uygun bir vekaletname verilmediğinden, yetkisiz vekilce takip edilen davada HMK'nın 77. maddesi uyarınca işlem yapılması gerekirken, bu hususun gözden kaçırılması doğru olmamıştır. 
Mahkemece, 25.01.2013 tarihli oturumda 8 numaralı ara kararı ile "...kayyımların ilk 6 ay maaş toplamı olan 6.000 TL ve bilirkişi ücreti toplamı olan 3.000,00 TL ile dosyanın İstanbul'a gidiş dönüş masrafı olan 100,00 TL'nin ( genel toplam 9.100,00 TL ) iki haftalık kesin süre içerisinde davacı tarafından yatırılmasına, davacı tarafından verilen iki haftalık kesin süre içinde 9.100,00 TL yatırılmadığı takdirde HMK'nın 324/1-2. maddesi gereği bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağının ihtarına ve kayyım atanmasının davanın niteliği gereği şart olduğundan dolayı davacı vekili tarafından kayyım ücreti yatırılmadığı takdirde tedbirlerin kaldırılacağının ve dosyanın hali hazır durumuna göre karar verileceğinin veya davanın reddedileceğinin ihtarına, ( ihtar edildi )" şeklinde hüküm oluşturulmuş, davacı vekilinin ara karara uymadığı, verilen kesin süre içerisinde 9.100,00 TL'nin yatırılmadığı, davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, iflasın kamu düzenine dair olması sebebiyle, İİK'nın 181. maddesi yollamasıyla 160. maddesi uyarınca iflasın ertelenmesini isteyen, bu kararın ilanı, gerekli yerlere bildirilmesi, atanacak kayyım için belirlenecek ücreti ve alınacak erteleme tedbirlerinin uygulanması için gerekli masrafları avans olarak mahkeme veznesine peşin yatırmalıdır. İflas avansı, HMK'nın 120. maddesinde düzenlenen ve dava şartı olan gider avansı olmayıp, tamamlatılabilir. Kesin süreye uyulmaması halinde, HMK'nın 325. maddesi uyarınca işlem yapılarak gerekli masrafların karşılanması gerekir. Dairezimin yerleşik uygulaması bu yöndedir. Mahkemece, anılan madde uyarınca, gerekli masrafların bu şekilde karşılanması ve uyuşmazlığının esasının incelenmesi, yukarda açıklanan eksikliklerin giderilmesi ve belirtilen araştırma ve değerlendirme yapılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır. 
Öte yandan, 6100 Sayılı HMK'nın 297/2. maddesi 'Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.' hükmünü içermektedir. Birleştirilmiş olsa dahi her dava bağımsızlığını koruyacağından her dava dosyası için ayrı ayrı hüküm kurulmalıdır. 
Mahkemece, asıl dava ile aynı tarihte açılan birleşen davada, iflas erteleme davasından feragat edilmiş olup, iflas davalarında karar verilmeden önce davadan feragat mümkün ise de iflasın ertelenmesi talebinin içinde mahkemeye yapılacak zorunlu bildirim bulunduğundan, erteleme talebinden feragat edilse bile şirket borca batık durumda ise iflasına karar verilmesi gerektiğinden, davanın feragat sebebiyle reddi mümkün değil ise de, aynı taleplerle ilgili asıl davanın derdest olduğu gözetilerek, birleşen davanın derdestlik dava koşulu sebebiyle 114/1-ı ve 115/2. madde uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerekirken, hükmün gerekçe bölümünde asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtildiği halde, hüküm fıkrasında birleşen davayla ilgili herhangi bir hüküm oluşturulmaması, HMK'nın 297/2. maddesi hükmüne aykırı olmuştur. 
Gerekçeli karar başlığında, davanın hasımsız olarak açılmış olduğu gözardı edilerek müdahillerin, "Dahili Davalı" olarak yazılmış olmaları da, HMK'nın 297/1-b. maddesi hükmüne aykırı olmuştur. 
2- ) Bozma nedenine göre, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir. 
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün, asıl ve birleşen davada davacı yararına BOZULMASINA, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istenmesi halinde temyiz edenlere iadesine, kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.05.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi. 
yarx

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/12921
K. 2011/11999
T. 17.11.2011
• KURUM ZARARI SEBEBİYLE ALACAK ( Vekilin Özel Yetki Gerektiren Bir İşlemi Yetkisi Olmadığı Halde Yaptığı - Asilin Bu İşleme İcazeti Konusunda Herhangi Bir Bilginin Bulunmadığı Anlaşılmakla Bu Durum da Davadan Feragat Geçerli Olmadığı)
• FERAGAT ( Vekaletle Verilen Yetkiler Vekaletnamenin Aslına Göre Belirleneceğinden Avukatın da Davadan Feragat Yetkisi Olmadığı - Asilin Bu İşleme İcazeti Konusunda Herhangi Bir Bilginin Bulunmadığından Davadan Feragat Geçerli Olmadığı)
• VEKALETLE VERİLEN YETKİLER ( Vekaletnamenin Aslına Göre Belirleneceğinden Avukatın da Davadan Feragat Yetkisi Olmadığı - Asilin Bu İşleme İcazeti Konusunda Herhangi Bir Bilginin Bulunmadığından Davadan Feragat Geçerli Olmadığı)
818/m.390
1136/m.171
1086/m.91
ÖZET : Dava, kurum zararı sebebiyle alacak istemine ilişkindir. Davacı vekili Av. E. B. celsede davadan feregat ettiklerini, beyan etmiştir. Davacı vekili Z. Y.'ın mahkemeye ibraz ettiği vekaletname, genel vekaletname olup davadan feragat yetkisi yoktur. Diğer davacı vekili Av. E. B.'ın ise Av. Z. Y. tarafından verilen yetki belgesi vardır vekaletnamesi yoktur. Vekaletle verilen yetkiler vekaletnamenin aslına göre belirleneceğinden Av. E. B.'ında davadan feragat yetkisi yoktur. Vekilin özel yetki gerektiren bir işlemi, yetkisi olmadığı halde yaptığı, asilin bu işleme icazeti konusunda herhangi bir bilginin bulunmadığı anlaşılmakla bu durum da davadan feragat geçerli değildir. Mahkemenin tarafların iddia ve savunmalarına göre inceleme yaparak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. 
DAVA : Davacı Ziraat Bankası A. Ş. vekili tarafından, davalı H. K. aleyhine 30.7.2009 gününde verilen dilekçeyle alacak istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın feragat sebebiyle reddine dair verilen 7.6.2011 tarihli kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan raporla dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: 
KARAR : Dava, kurum zararı sebebiyle alacak istemine ilişkindir, yerel mahkemece davanın feregat sebebiyle reddine karar verilmiş; karar, davacı vekili tarafından temyiz olunmuştur. 
Vekalet, vekilin yapması gereken işin gerektirdiği tüm işlemleri kapsar. Ancak özel yetkisi olmadan vekil, dava açamaz, sulh olmaz, tahkim edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlayamaz, bir taşınmazı temlik veya bir hak ile sınırlayamaz ( B. K. madde 388). H.U.M.K.n 63. maddesi gereği bunlara ilaveten, ibrada bulunamaz, davayı kabul veya davadan feragat edemez, yöneltilen yemini kabul veya dava konusunu kabz edemez ve haczi çözdüremez. Bunların dışında hakimlerin reddi ( H.U.M.K. 33). başkasına vekalet verilmesi, ( B.K. 390, Avukatlık K. 171), hakimler aleyhine dava açılması. Anayasa Mahkemesinde dava açılması hallerinde de özel yetki gereken haller arasında öngörülmüştür. 
Somut olayda, davacı vekili Avukat E. B. 6.7.2011 tarihli celsede davadan feregat ettiklerini, beyan etmiştir. Davacı vekili Z. Y.'ın mahkemeye ibraz ettiği vekaletname, genel vekaletname olup davadan feragat yetkisi yoktur. Diğer davacı vekili Av. E. B.'ın ise. Av Z. Y. tarafından verilen yetki belgesi vardır vekaletnamesi yoktur. Vekaletle verilen yetkiler vekaletnamenin aslına göre belirleneceğinden Av. E. B.'ında davadan feragat yetkisi yoktur. Vekilin özel yetki gerektiren bir işlemi, yetkisi olmadığı halde yaptığı, asilin bu işleme icazeti konusunda herhangi bir bilginin bulunmadığı anlaşılmakla bu durum da davadan feragat geçerli değildir. Mahkemenin tarafların iddia ve savunmalarına göre inceleme yaparak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. 
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA ve peşin alınan harın istenmesi halinde iadesine, 17.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 

yarx

Muhammed Furkan KIZILATEŞ

Some say he’s half man half fish, others say he’s more of a seventy/thirty split. Either way he’s a fishy bastard.