ANAYASA HUKUKUNA GİRİŞ DERS NOTU 3


ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
1924 Anayasası’nda “milliyetçilik” olarak düzenlenen ilke, 1961 Anayasası’nda “milli devlet”, 1982 Anayasası’nda ise “Atatürk milliyetçiliğine bağlı” devlet şeklinde ifade edilmiştir.
Atatürk milliyetçiliği kavramından anlaşılması gereken sübjektif milliyetçilik anlayışıdır.
Subjektif milliyetçilik
  • Irka dayalı olmayan,
  • Birlikte yaşama arzusuna ifade eden,
  • Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan,
  • Sahip olunan mirasın korunmasında birlikte hareket eden
  • Geleceği birlikte kurma arzusu hisseden toplulukların millet olduğunu tanımlar
Atatürk milliyetçiliğinin anayasadaki düzenlemelerini ve sonuçlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
  • Türkiye Cumhuriyeti’nin insan unsuru, tek bir millettir ve bu millet Türk milletidir.
  • Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
  • Resmi dili Türkçedir
  • Türkiye Cumhuriyeti devlete ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür
  • Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. Dünyanın neresinde olursa olsun anne veya babadan birinin Türk vatandaşı olması halinde çocuğa da vatandaşlık verilir.
  • Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Vatandaşlık kanununda vatandaşlığın doğumla, evlenme ile ve sonradan taleple kazanılabileceği ve bunun şart ve şekilleri belirlenmiştir.
  • Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz. Vatandaşlıktan çıkarma kararlarını Bakanlar Kurulu verir ve bu karar karşı yargı yolu açıktır

LAİKLİK
Laiklik, “devlet ile din işlerinin ayrılması; devletin din ve vicdan hürriyetinin gerçekleşmesi bakımından tarafsız olması” şeklinde ifade edilebilir.
Laikliğin bir yönü, inanç, ibadet ve vicdan hürriyetinin devlet tarafından güvence altına alınmasıdır. Bir din veya mezhep mensuplarının başka din veya mezhep mensuplarına karşı ya da kişinin inanç, ibadet, vicdan ve düşünce hürriyetini yaşamasına yönelik her türlü baskı ve tahakkümü önlemek laik devletin görevidir.
Din hürriyeti, herkesin dilediği inanç ve kanaate sahip olabileceğini ifade eder. Bu ilke, aynı zamanda dini inanca sahip olmama hürriyetini de içerir. İbadet hürriyeti gereği, kişiler inandıkları dinin ibadet, ayin ve törenlerini de serbestçe yerine getirebilirler. Ancak ibadet hürriyeti, din hürriyeti gibi mutlak değildir. İbadet hürriyetinin, Anayasanın 14. maddesinde sayılan amaçlarla kötüye kullanılması yasaklanmıştır.
Laikliğin diğer yönü ise din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Laik devlette devletin siyasi yapısını, hükümet ve idarenin işleyişini, toplumun yaşayışını düzenleyen kanun ve kuralları dini prensipler değil, bilimsel yaklaşımlar, toplumsal ihtiyaçlar tayin eder.
Laikliğin diğer yönü olan din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmış olmasının gerekleri şu şekilde sıralanabilir.
  1. Resmi bir devlet dininin bulunmaması: Bunun anlamı, devletin belli bir dine üstünlük tanımaması, o dinin kurallarını devlet işlemleriyle vatandaşlarına uygulatmaya çalışmamasıdır. 1924 Anayasası’nın ilk halinde “Devletin dini İslamdır hükmü yer alır. Kurulan yeni Türkiye Cumhuriyetinin resmi bir dindi vardır. Ancak 1924 Anayasası’nda 1928 yılı değişikliği ile bu hüküm anayasadan çıkarılmıştır. Laiklik ilkesi ise ilk kez 1924 Anayasası’nda 1937 yılı değişikliği ile anayasa hukukumuza girmiştir.
  2. Din kurumları ile Devlet kurumlarının ayrılmış olması:
  3. Devlet yönetiminin din kurallarından etkilenmemesi:
  4. Devletin, bütün dinlerin mensuplarına eşit davranması
DEMOKRATİK DEVLET
Demokrasi üzerine eski yunan site devletlerinden bu yana bir çok tanım yapılmış bir çok uygulama demokrasi olarak anlatılmıştır. Demokrasiyi halkın tercihlerini ortaya koyarak bir siyasal sistem oluşturması olarak tanımlarsak, 1982 Anayasası’nda demokratik devleti oluşturmak için yapılan düzenlemeleri daha kolay açıklamak mümkün olur. Bu anlamda demokratik devletin vazgeçilmez iki temel kavramından bahsedebiliriz.
  1. Seçimler
  2. Siyasi Partiler
  3. SEÇİMLER
Anayasada serbest ve demokratik seçim ilkeleri şu şekilde belirtilmiştir.
“Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır.”
Seçimlere hakim olan bu ilkeleri açıklamakta fayda vardır.
Genel oy
Dil, din, ırk, servet, vergi, öğrenim durumu ve cinsiyet gibi sınırlamalar olmaksızın, bütün vatandaşların oy hakkına sahip olmasıdır.
1924 erkekler için genel oy ilkesi benimsenirken, 1930 yılında belediye seçimleri kanununda yapılan değişiklikle kadınlara da seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu hak kadınlara genel seçimler için 1934 yılında tanınmış ve böylece tam olarak genel oy ilkesine 1934 yılında geçilmiştir.
Genel oy ilkesi tüm vatandaşların oy hakkına sahip olduğunu belirtmekle birlikte anayasal sınırlamalar da getirmiştir. Buna göre;
  • 18 yaşından küçükler
  • Kısıtlılar
  • Askeri öğrenciler
  • Er ve erbaşlar
  • Kasıtlı suçlardan cezaevinde hükümlü bulunanlar oy kullanamaz.
Bu sınırlamaları geçici olarak anlamak gerekir. Bunun yanı sıra cezaevinde bulunan taksirli suçtan hüküm giymiş olanlar ile tutuklular oy kullanabilir. Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşları da sınır kapılarında oy kullanma hakkına sahiptir.
Eşit oy
Dil, din, ırk, servet, vergi, öğrenim durumu ve cinsiyet gibi sınırlamalar olmaksızın, her vatandaşın tek bir oya sahip olmasını ve kullanılan oyun eşit değerde olmasını ifade eder.
Gizli oy ve açık sayım ve döküm
Seçmenlerin etik altında kalmasını önlemek ve düşüncelerini oylarıyla rahatça ifade edebilmesini sağlamak amacıyla oy verme işlemi gizli yapılır. Bununla birlikte sandıkların açılması ve oyların sayımı herkese açık olarak gerçekleştirilir. 1950 yılında gizli oy ve açık sayım ve döküm ilkeleri kabul edilmiştir.
Tek dereceli seçim
Tek dereceli seçimde seçmenler, temsilcilerini doğrudan seçerler. Seçmenlerin araya kimse girmeden (delege, ara temsilci vb.) temsilcisini doğrudan doğruya kendisinin belirleyebildiği sistemdir. Türkiye’de 1946 yılına kadar iki dereceli seçim uygulanmıştır. 1946 seçimleri tek dereceli sisteme göre yapılan ilk seçimlerdir.
Seçimlerin serbestliği
Bu ilke, vatandaşların hiçbir baskı ve zorlama olmadan oy kullanabilmelerini ifade eder. Oy vermek mecburi tutulamaz. Kişi oy kullanıp kullanmamakta serbesttir. Böyle bir ilke olmakla birlikte anayasada sonradan yapılan değişiklikle “Halkoylamasına, milletvekili genel ve ara seçimlerine ve mahallî genel seçimlere iştiraki temin için, kanunla para cezası dahil gerekli her türlü tedbir alınır” hükmü getirilmiştir. Bu hüküm oy vermenin mecburi hale getirildiği şeklinde yorumlanmakla birlikte para cezası milletvekili seçimleri için getirilmiş, ceza uygulama yetkisi de ilçe seçim kuruluna bırakılmıştır. Uygulamada pek görülmemektedir
Seçimlerin yargı organlarının yönetimi ve denetiminde yapılması
Anayasaya göre, seçimler yargı organlarının yönetimi ve denetimi altında yapılır. Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, tüm işlemler il ve ilçe seçim kurulları ve bu kurulların denetim organı niteliğinde görev yapan Yüksek Seçim Kurulu tarafından yürütülür. Seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma, seçmen listelerinin hazırlanması, oy pusulalarının düzenlenmesi, aday listelerinin kesinleştirilmesi gibi işlemlerle birlikte, seçimden sonra seçimle ilgili şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve TBMM üyelerinin seçim tutanaklarını kabul etme görevi bu organlar tarafından yürütülür.

YÜKSEK SEÇİM KURULU
YSK, 1950 yılında kurulmuştur. Yüksek Seçim Kurulu ilk defa 1961 Anayasası ile anayasal bir kuruluş olmuştur.
7 asıl ve 4 yedek üyeden oluşur. Üyelerin 6’sı Yargıtay, 5’i Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Üyelerin görev süresi 6 yıldır. Süresi biten üye yeniden seçilebilir. Üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler.
Görev ve Yetkileri,
  • İl ve ilçe seçim kurullarının oluşmasını sağlamak,
  • İl seçim kurullarının işlemlerine ve kararlarına karşı yapılacak itirazları, oy verme gününden önce ve itiraz konusunun gerektirdiği süratle, kesin karara bağlamak,
  • Adaylığa ait itirazlar hakkında kesin karar vermek,
  • İl seçim kurullarınca düzenlenen tutanaklara karşı yapılan itirazları inceleyip kesin karara bağlamak.
  • Milletvekillerinin seçim tutanaklarını kabul etme ve RG’de yayımlamak.
  • Cumhurbaşkanı seçim tutanaklarının kabul etme ve RG’de yayımlamak.
Yüksek Seçim Kurulunun kararları kesindir ve bu kararlara karşı başka bir mercie başvurulamaz.
  1. SİYASİ PARTİLER
Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasî partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler.
1982 Anayasası’nın 68. maddesine göre “Vatandaşlar, siyasî parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir.” Siyasi partiler, partiye üye olma yeterliğine sahip en az otuz Türk vatandaşı tarafından kurulur. Siyasi partilerin genel merkezi Ankara’da bulunur.

Siyasi Parti Üyeliği
Parti üyesi olabilmek için onsekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir.
  • Hâkimler ve savcılar,
  • Sayıştay dahil yüksek yargı organları mensupları,
  • Kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri,
  • İşçi niteliği taşımayan kamu görevlileri,
  • Silahlı Kuvvetler mensupları
  • Yükseköğretim öncesi öğrencileri
  • Kamu hizmetlerinden yasaklılar,
  • Yüz kızartıcı suçlar, kaçakçılık suçları, ihaleye fesat karıştırma veya Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından mahkûm olanlar,
  • Taksirli suçlar hariç beş yıl ağır hapis veya beş yıl ve daha fazla hapis cezasına mahkûm olanlar,
  • Terör eyleminden mahkûm olanlar, Siyasî partilere üye olamazlar.
Yükseköğretim elemanlarının ve yükseköğretim öğrencilerinin siyasî partilere üye olmaları ancak kanunla düzenlenebilir.
Siyasi Partilerin Gelirleri
Siyasi Partiler Kanunu siyasi partilerin elde edebileceği gelirleri şu şekilde sıralamıştır.
  1. Parti üyelerinden alınacak giriş aidatı ile üyelik aidatı,
  2. Partili milletvekillerinden alınacak milletvekilliği aidatı,
  3. Milletvekili, belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği ve il genel meclis üyeliği aday adaylarından alınacak özel aidat,
  4. Bayrak, flama, rozet, yayınların vb. satışından sağlanacak gelirler ile tertiplenen balo, eğlence ve konser faaliyetlerinden sağlanacak gelirler,
  5. Parti mal varlığından elde edilecek gelirler,
Siyasi partilerin ticari faaliyette bulunmaları yasaktır. Kredi veya borç alamazlar. Ancak, ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla gerçek ve tüzelkişilerden kredili veya ipotek karşılığı mal satın alabilirler. Siyasi partiler, ikametleri ile amaç ve faaliyetleri için gerekli olanlardan başka taşınmaz mal edinemezler. Partiler, amaçları içinde olmak şartıyla sahip oldukları taşınmaz mal- lardan gelir sağlayabilirler.
  1. Bağışlar,
Siyasi partiler Devlete ait kurum ve kuruluşlar ile yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden hiçbir suretle bağış kabul edemezler.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları, dernekler, vakıflar ve kooperatifler, siyasi partilere maddi yardım ve bağışta bulunabilirler. Gerçek ve tüzel kişilerin her birinin bir siyasi partiye aynı yıl içerisinde iki milyar liradan fazla bağışta bulunması yasaktır.
  1. Devletçe yapılan yardımlar
Milletvekili genel seçimlerinde toplam geçerli oyların % 3’ünden fazlasını alan siyasi partilere de Devlet yardımı yapılır. Devlet yardımı, siyasi partiler arasında, toplam geçerli oy sayıları ile orantılı olarak bölüştürülmek suretiyle her yıl ödenir. Bu yardım sadece parti ihtiyaçları veya parti çalışmalarında kullanılır.
Siyasi Partilerin Mali Denetimi
Siyasi Partilerin mali denetimini Anayasa Mahkemesi yapar. Siyasî partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın uygulanması kanunla düzenlenir. Siyasî partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun tespiti ve denetimi Anayasa Mahkemesince yapılır. Anayasa Mahkemesi, bu denetim görevini yerine getirirken Sayıştay’dan yardım sağlar. Anayasa Mahkemesinin bu denetim sonunda vereceği kararlar kesindir.
Siyasi Partilerin Yasakları
Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri anayasada sayılan aşağıdaki ilkelere aykırı olamaz.
  • Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,
  • İnsan haklarına,
  • Eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine,
  • Millet egemenliğine,
  • Demokratik, lâik Cumhuriyet ilkelerine
  • Sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz
  • Suç işlenmesini teşvik edemez.

  • Siyasî partiler, ticarî faaliyetlere girişemezler.
Siyasî partilerin kapatılması
Siyasi parti kapatma davasını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açar. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca kesin olarak karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesi, temelli kapatma yerine, siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir.
Siyasi partilerin kapatılması ile ilgili 149. maddeye göre, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır. (2010 Anayasa Değişikliği)
Temelli kapatılan bir parti bir başka ad altında kurulamaz.
Bir siyasî partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dahil üyeleri, beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar.
SOSYAL DEVLET
Sosyal devlet; güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü olan, bunun için sosyal ve ekonomik alanlara müdahale eden ve düzenlemeler yapan devlettir. Sosyal devlet, ekonomik ve sosyal anlamdaki eşitsizlikleri gidermeye çalışan devlettir. Sosyal devlet ilkesi İlk kez 1961 Anayasası’ ile kabul edilmiş, 1982 Anayasası’nda da aynen yer almıştır.
Sosyal Devletin Hukuki Yöntemleri:
Herkese insan haysiyetine yakışır asgari bir hayat düzeyi sağlamaya yönelik tedbirler almak bunları ekonomik gücü doğrultusunda hayata geçirmek sosyal devlet ilkesinin ana temasını oluşturur. Bu ilkeyi gerçekleştirebilmek için devletin başvurduğu bazı yöntemler şunlardır.
  • Sosyal haklar: Sosyal haklar, sosyal adaleti sağlamaya, sosyal eşitsizlikleri azaltmaya, toplum içinde ekonomik bakımdan zayıf olan sınıf ve grupları korumaya yönelik haklardır.
  • Planlama: Planlama toplumun ekonomik kaynaklarının, ekonomik kalkınmayı sağlamak amacıyla bilimsel ve akılcı kullanılmasını sağlamaya yönelik düzenlemedir. 1982 Anayasası’ planlamayı devlete bir görev olarak yüklemiştir.
Vergi Adaleti: Bu ilke vergi oranlarının, mükellefin mali gücüne göre saptanmasını ifade eder.


  • Çalışma Hayatına İlişkin Düzenlemeler: Devletin çalışanların çalışma koşullarında yapacağı iyileştirmeler, ücret eşitsizliğinin giderilmesi için yapılan düzenlemeler ve istihdamın geliştirilmesi ve işsizliğin azaltılması için alınan önlemler bu başlık altında sayılabilir.
  • Sosyal Güvenlik Sistemi: Kişilerin sosyal risklerden en az etkilenmesi için uygulanan sosyal sigorta sistemi, dejavantajlı grup ve kişiler için yapılan sosyal yardımlar ve sosyal hizmet uygulamaları bu kapsamda kabul edilebilir.
  • Kamulaştırma: Kamu hizmetlerini yürütebilmek için gerekli olan, özel mülkiyet altındaki taşınmaz bir malın, sahibinin isteğine bakılmaksızın kamu mülkiyetine geçirilmesi işlemine kamulaştırma denilir.
  • Devletleştirme ise kamu hizmeti niteliği taşıyan özel girişimlerin kamu yararının zorunlu kıldığı durumlarda devlete aktarılmasına yönelik işlemdir. Kamulaştırma işleminin konusu özel mülkiyetteki taşınmaz mallar olduğu halde, devletleştirme işleminin konusu özel teşebbüslerdir.

  • HUKUK DEVLETİ
    Devletin işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu ve vatandaşların hukuki güvence altında olduğu devlettir. Nasıl ki ülkede yaşayan kişiler hukuka bağlı hareket etmek zorundadır, hukuk kurallarını koyan, uygulayan ve denetimini yapan devlet organları da hukuka bağlı kalmak zorundadır. Bu ilke hukuk devleti ilkesi olarak adlandırılır.
    Hukuk devletinin en temel unsurları şunlardır:
    Yasama işlemlerinin yargısal denetimi
    Hukuk kurallarını koyan yasama organı hukuka uygun hareket etmelidir. Yasa koyucunun hukuk dışı işlemleri denetim yoluyla iptal edilebilir. Bu görev Anayasa Mahkemesindedir.
    Yürütme işlemlerinin yargısal denetimi
    Hukuk kuralları ile görevleri ve faaliyetleri belirlenen yürütme organı belirlenen çerçevede görevlerini yerine getirmelidir. Hukuka aykırı işlemler yargı organları tarafından denetlenir ve gerektiğinde iptal edilebilir. Yürütmenin denetimi İdari yargı mahkemeleri tarafından gerçekleştirilir.

    1982 Anayasası’na göre “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.”
    Ancak;
    • Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler
    • Yüksek Askeri Şuranın terfi ve kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk etme kararları (2010 Anayasa Değişikliği)
    • Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu Kararları (Meslek- ten çıkarmaya ilişkin kararlar hariç (2010 Anayasa Değişikliği)
    • Silahlı Kuvvetler içinde verilen disiplin cezaları
    Yargı denetimine tabi değildir. Bunlara karşı idare aleyhine dava açılamaz.
    Yargı Bağımsızlığı
    1982 Anayasası’ 138. maddede yargı bağımsızlığını düzenlemiştir.
    • Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
    • Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
    • Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
    • Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
    Anayasanın bu düzenlemesi mahkemelerin bağımsızlığını güvence altına almaktadır. Mahkemelerin bağımsızlığı hukuk devletinin gerçekleştirilmesi noktasında büyük önem taşır. Yasama ve yürütme organlarını denetleyecek olan yargının bağımsız olması hukuk devletinin olmazsa olmazıdır.
    Bu üç ilke hukuk devletinin temelini oluşturmakla birlikte, hukuk devleti ilkesini tamamlayan başka anayasal düzenlemeler de vardır.
    Kanuni Hakim Güvencesi
    “Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.
    Bir kimseyi kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.”
    Sıkıyönetim askeri mahkemeleri bu ilkenin istisnasını oluşturur. Bunun yanı sıra bazı hallerde güvenlik sebebiyle yargılama, başka yerde bir mahkemeye taşınabilir. Bu uygulamaları kanuni hakim güvencesinin ihlali olarak saymamak gerekir.
    Hukukun genel ilkelerine bağlılık
    Hukukun, tüm uygar ülkelerin benimseyip uyduğu ve bilinen ilkelere uygun olmasıdır. Bu anlamda, genel hukuk ilkelerinden bazıları şunlardır: iyi niyet, ahde vefa, kazanılmış haklara saygı, kanunların geriye yürümezliği, kesin hükme saygı.
    Adil yargılanma hakkı
    Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.
    Temel hakların güvence altına alınması
    Temel haklar ve ödevler anayasada sayılmış kimlerin bu hakları ne şekilde kullanacağı belirtilmiş ve yine bu hakların sınırlanması ve kullanılmasının durdurulması ile ilgili ilkeler belirtilerek temel hak ve ödevler anayasal güvence altına alınmıştır.
    “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
    Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
    İdarenin Mali Sorumluluğu
    İdare anayasa ve kanunlarla kendisine verilen görevleri yerine getirirken vatandaşlara kişisel veya mali anlamda bir zarar verirse bu zararları karşılamakla yükümlüdür. Bu zararın idarenin kusuru olmadan ortaya çıkmış olması zarardan imtina etmesini sağlamaz. Kamu görevlisinin kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişisel kusuru ile verdiği zararda idarenin sorumluluğu altındadır.
    “Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”

    Suç ve cezalara ilişkin esaslar
    Devlet cezalandırma konusunda da hukuka bağlı kalmalı ceza koyarken veya uygularken bazı temel ilkelere uygun hareket etmelidir. Bu temel ilkeler de 1982 Anayasası’nda sayılarak düzenlenmiştir.
    • Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. (Kanunsuz suç ve ceza olma ilkesi)
    • Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. (Kanunilik ilkesi)
    • Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. (Masumiyet ilkesi)
    • Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
    • Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
    • Ceza sorumluluğu şahsîdir. Hiç kimse başka bir kişinin suçunu ve cezasını üstlenemez. Ceza sorumluluğu ölümle birlikte sona erer.
    • Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
    • Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.
    • İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz.
    • Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez. (Uluslararası Ceza divanı yayınladığı sözleşmelerle savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve organize uyuşturucu kaçakçılığı gibi suçlarda iade sınırlarının kaldırılmasına ilişkin düzenlemeler yapmıştır. Türkiye’nin de imzaladığı bu sözleşmeler gereği bu tür suçlarda iade sınırı yoktur.)
    EŞİTLİK
    Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
    Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
    Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
    Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

    Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.


    Muhammed Furkan KIZILATEŞ

    Some say he’s half man half fish, others say he’s more of a seventy/thirty split. Either way he’s a fishy bastard.