TÜRKİYE’DE KADIN VE ÇOCUKLARA YÖNELİK CİNSEL SALDIRI / CİNSEL TACİZ SUÇUNA İDAM CEZASI GELMELİ Mİ ?

TÜRKİYE’DE KADIN VE ÇOCUKLARA YÖNELİK CİNSEL SALDIRI / CİNSEL TACİZ SUÇUNA İDAM CEZASI GELMELİ Mİ ?


Artık, sabah uyandığımızda gazetelerde cinsel saldırı ve taciz haberleri okumak normal bir durum haline geldi. Akşam haberleri seyrederken, bu tip haberleri görmek bizler için “vah vah, tüh tüh” demekten ileri gidemediğimiz sıradanlıkta bir durum oldu. Toplum olarak o denli duyarsızlaştık ve kendi menfaatimize dokunan durumlar haricinde o kadar umursamaz olduk ki, bu yaşananların şiddetini gün geçtikçe arttırması da, kaçınılmaz hale gelmektedir.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıkladığı 2017 verilerine göre, yıl boyunca tam 387 çocuk cinsel istismar ile karşılaştı ve 332 kadına da cinsel şiddet uygulandı. Bu rakamlar, sadece bir “sayı” olarak görülmeye başlanıp, hızlıca okunup geçilmeye devam edildikçe, hiç tasvip etmesek de, acil tedbirler alınmadığı takdirde karşılaşılacak olan durumun, daha da fazlalaşan ve alenileşen cinsel saldırı, tecavüz ve cinsel taciz olayları olacağı aşikârdır. 
Bu durumun nasıl önlenebileceği için devlet büyükleri ve kanun yapıcılar kafa yormaya hemen başlıyorlar. Ancak alınan önlemlerin “tepkisel” olmaktan çok “ilkesel” olması ve kadını ve çocuğu koruması çok büyük önem arz etmektedir. Bu güne kadar görülmüştür ki, konjonktürdeki şartlara uygun olarak getirilen dönemsel hukuk kuralları, bir müddet sonrasında değiştirilmeye mahkûm olunuyor.  Bu nedenle alınan tedbirlerin ve yasaların evrensel ölçütlerde yapılması, ayrıca çocuk ve kadınları, cinsel saldırı, taciz ve tecavüz olaylarına karşı gerçekten koruyacak nitelikte olması gerekmektedir.
Toplumsal süzgeçten geçirdiğimizde, cinsel bilgiler konusunda ciddi bir bilgi eksikliğimiz olduğu konusunda hiçbirimizin şüphesi yoktur. Bu nedenle de karşı cinse bakış açımızda, en temelde bazı problemler yaşandığı da bir gerçektir. Toplumumuzdaki eğitim seviyesinin, okur-yazarlık seviyesi ile ölçülüyor olması belki de bu konuda düştüğümüz en önemli yanılgıdır. Eğitim, “kişilerde kalıcı bir davranış değişikliği yapan süreçler bütünü” olarak tanımlandığından dolayı, okur – yazarlık oranının % 99 olması, gerçek bir eğitimden bahsetmek için hiçbir zaman yeterli değildir.
Gördüğümüz kadarıyla, eğitimlerde özellikle ortaokul seviyelerinden itibaren, ciddi ve doğru bir eğitim verme ortamı sağlanamamaktadır. Bu da öğretmenleri eğitim veren değil, “sorunsuzca sınıfı idare eden kişi” pozisyonuna düşmesine neden olmaktadır. Tabi bu noktada, temel değerler konusunda yeterli bilgi birikimine sahip olmayan bireylerin, yeterli manevi ve vicdani doygunluğa erişememeleri de normal bir durum haline gelmektedir.
Bu problemin tek kaynağını okul eğitim süreçlerinde aramak da yanılgı olacaktır. Eğitimin ailede başladığı gerçeğinden hareketle, temel değerlerin ve vicdani sorumlulukların ailede verilmesi gereği de yadsınamaz bir gerçektir. Oysa ülkemizdeki zor hayat şartları, insani olmayan uzun süreli çalışma süreleri ve ebeveynlerin de eğitimsiz olmalarından kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle, çocukların aile içerisinde bu değerler ile bezenmesi imkânsız hale gelmektedir. Buna bir de ataerkil ve erkek egemen yaşama kültürü eklendiğinde, kadının değersizleşmesi ve her tür muameleye layık görülmesi garip karşılanmamaktadır.
Aile ve okul eğitimindeki eksiklikler yanında, bazı dizi ve televizyon yayınları ile normalleştirilmeye çalışılan “kabalık ve hoyratlık” maalesef toplumumuzda hâkim faktör olmaya başlamıştır. Bu durum ise gençlerin, dizi kahramanlarının kabalığında hareket etmeleri sonucuna neden olmuştur. Bu tip yapımların, rağbet görmesi ile beraber nezaket ve saygı ile temel değerlerin “gülünç” olarak algılanmaya başlanması, toplumun duyarsızlaşmasındaki en önemli nedenlerdendir.
Cinsel Taciz ve cinsel saldırıları önleme konusunda yapılması gerekenleri sıralamak, konunun uzmanlarının işi olmalıdır. Ancak bariz olarak görülüyor ki, aile ve okuldaki eğitim problemleri nedeniyle kadına bakış açılarımızda ciddi problemler bulunmaktadır. Bu alanda yapılacak düzenlemeler, vicdan ve temel değer yaklaşımlı eğitimler, “önleyici tedbirler” kapsamında faydalı olabilecek ve umulur ki kadının toplum üzerindeki kıymetini ve bilinçlerdeki kutsallığını ortaya koymada faydalı olacaktır.
Diğer alınması gereken tedbirler ise acil ancak evrensel hukuksal kurallar çerçevesinde, kadını ve çocuğu, cinsel taciz, tecavüz ve saldırı olaylarına karşı “koruyucu tedbir” kapsamında olması gereğidir. Kadın ve çocukların tacizcilerinden ve çevre baskısından dolayı şikâyetlerini geriye almak zorunda kaldıkları da gözden kaçırılmayarak, topyekün bir hukuki çalışma ile kamu vicdanını yaralamayacak bir tedbirler bütünü oluşturulmalıdır.
Çocuklar ve kadınlar bizim için kutsal ve gözümüzün nuru varlıklardır. Cinsel saldırı olaylarının bu kesim
lere yönelik olarak artarak devam etmesi, en önemli toplumsal ayıplardan biridir. Ciddi tedbirler alınmadığı ve değişiklikler yapılmadığı sürece de bu olayların önüne geçmek pek mümkün görünmemektedir.



CİNSEL DOKUNULMAZLIĞA KARŞI SUÇLARIN CEZALARI YETERLİ Mİ ? İDAM CEZASI GELMELİ Mİ ?
Suç işlenmeyen toplumlar yoktur, insanların olduğu her yerde suç mevcuttur.Suçlara karşı ülkelerin ceza kanunları tatmin edici ve caydırıcı olmalıdır.

Ülkemizde taciz ve tecavüz suçunu işleyenlere verilen cezaların caydırıcılığı yok, bunu bu tür olayların sürekli meydana gelmesinden de anlayabiliyoruz.Bu suçu işleyenlere ve teşebbüs edenlere verilecek cezanın  üst sınırdan olması gerekmektedir.Alt sınırdan verilen cezaların caydırıcı olması pek mümkün değildir.Çünkü bu suç, toplumu derinden etkileyen bir vakadır.


  “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar”  başlığı altında bu suçu işleyenlere verilecek cezalar belirlenmiş.

Türk Ceza Kanununun 102. maddesinde “Cinsel Saldırı” alt başlığında şöyle denilmiş :

“Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”


Maddenin devamında şikayete bağlı olmadığı hal ve ağırlaştırıcı sebepleri sayılmıştır.

TCK 103. maddede ise çocuklara yönelik cinsel istismar suçu düzenlenmiştir.Maddede cinsel istismardan ne anlaşılması gerektiği de söylenmiş ve cezaların alt ve üst sınırları söylenmiştir.
“Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 

Cinsel istismar deyiminden;

a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.”

Maddenin devamında suçun ağırlaştırıcı halleri sayılmıştır.Ağırlaştırıcı hallerden birine örnek olarak vermek gerekirse ;

“Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

TCK’nın “Reşit Olmayanla Cinsel İlişki” alt başlıklı 104. maddesinde 

“ Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Bu maddenin ikinci fıkrası Anayasa Mah.2005/103, 2005/89 K. ve 23.11.2005 tarihli iptal kararı ile iptal edilmiştir.

Günümüzde cinsel suçların çoğu cinsel taciz yolu ile yapılmaktadır.Kadın ve çocuklara yönelik yapılan fiziksel davranışlarla cinsel yönden tatmin olunmaktadır.Cinsel tacizin fiziksel olarak yapılmaması bazı ceza hukuku profesörleri tarafından sarkıntılık olarak değerlendirilmektedir.

Ceza kanunumuz cinsel saldırı suçunu 105. madde düzenlemiştir.

“Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.”

İdam cezasına değinecek olursak Türkiye’de fiilen 1984 yılından beri fiilen idam cezası uygulanmamaktadır.2004 yılında da idam cezası kanunumuzdan çıkarılmıştır.İdam cezasının gelmesi toplum olarak bizi tatmin edecektir.Lakin bu ceza, kanunumuza girerken düzenlemelere çok dikkat edilmelidir.İdam cezası, hürriyeti bağlayıcı cezalara nazaran caydırıcılığı yüksek bir cezadır.Tabi ki bu cezanın olumlu yönleri olduğu gibi olumsuz yönleri de mevcuttur.Uluslararası hukuk alanında bizi geriye götüreceği aşikardır.Avrupa Birliği’ne aday ülkeler arasında bulunmamıza karşın böyle bir cezanın gelmesi ülkemizin Avrupa Birliği’e girmemize engel teşkil edecektir.Bu cezaya hükmedilirken diğer cezalara göre daha dikkat ve özen gösterilmeli,infazı gerçekleşirken bilhassa önem gösterilmelidir.

İdam cezasını halkın büyük bir çoğunluğu istese de bazı hukukçular karşı çıkmaktadırlar.Şu da unutulmamalıdır ; kanunların geriye yürümezlik ilkesi bulunduğundan dolayı idam cezası gelecek olursa eğer bu cezanın kanunun yürürlüğe  girdikten sonra işlenen suçlar için geçerli olacaktır. 

Yazımıza Prof.Dr. Ersan ŞEN hocanın güzel bir cümlesi ile son verelim.


“Bir toplumda suçlar ve cezalar ; sırf düzen olsun veya birileri korunsun amacıyla değil,herkesin hak ve hürriyetlerinin korunması adına vardır.”

Muhammed Furkan KIZILATEŞ

Some say he’s half man half fish, others say he’s more of a seventy/thirty split. Either way he’s a fishy bastard.