YALNIZLIK NASIL BİR DUYGUDUR BİLİYOR MUSUNUZ ?

            YALNIZLIK NASIL BİR DUYGUDUR BİLİYOR MUSUNUZ?


Yalnızlık nasıl bir duygudur? Ne hissedersin yalnız olunca?  Kimsesizsindir, hastalandığında bir kase sıcacık çorba yapacak kimsen yoktur, hatta bırak çorbayı bir bardak su verecek kimseyi bulamazsın, gidip kendin alırsın suyunu, içersin; içersin ama yüreğine oturur yalnızlık ve  ağlarsın.Gözyaşların yanaklarından aşağıya doğru süzülür, canın sıkılır telefonunun rehberini karıştırırsın arayıp dertleşecek birini bulmak için gezinirsin de bulmazsın kimseyi otururup tekrardan ağlamaya başlarsın cami avlusuna bırakılmış bebek gibi,bir insan bu kadar yalnız olamaz bir insanı herkes terk etmiş olamaz değil mi? Bakkal Hakkı Amca, berber Niyazi Dayı onlar da mı konuşmuyor benimle? Yok yok arada dükkanlarının önünden geçerken başları ile selam veriyorlar bana o kadar. Ne kadar seviniyorum bir bilseniz ne kadar mutlu oluyorum istediği oyuncak kendisine alınmış olan çocuk gibi. Senin annen baban kardeşinde mi yok diye merak ediyorsunuz şimdi siz onu da söyleyeyim size ; var aslında hatta her gün saatlerce konuşuyorum onlarla cevap vermiyorlar, veremiyorlar ama ben ne söylesem susup dinliyorlar.Anne diyorum ses yok, nasılsın diyorum yine ses yok ,nasıl konuşsun ki kadıncağız toprağın altından nasıl cevap versin bana,içimi onların yanında boşaltıyorum işte hem de yan yana oluyorlar hep, hepsine birlikte anlatıyorum. dinliyorlar mıdır acaba beni? Duyuyorlar mıdır ? Kendi aralarında dedikodu mu yapıyorlar mıdır? Bunları düşünmek bile heyecan veriyor bana.annesiz babasız büyümek, hayata kendi kendine adapte olmak küçük yaşta kötülüklerden korunmayı öğrenmek ne kadar zor biliyor musunuz? Canın acır da kafanı yaslarsın ya annenin göğsüne işte benim kafamı yaslayacağım bir göğüs yoktu, mahallenin kirli duvarına yaslıyordum kafamı,dar bir sokaktı kimsenin uğramadığı, hiç kimsenin geçmediği , işte orayı çok seviyordum,  rahatça ağlayabiliyordum çünkü gözyaşlarımı kimseden gizlememe gerek yoktu.O şaşkın bakışlara da maruz kalmıyordum hiç, saatlerce ağlıyordum,  gözlerimin altı şişiyordu,kimse görmesin diye gecenin karanlığında çıkıp ara sokaklardan gidiyordum evime,ha evim dediysem de sizinki gibi sobalı,kaloriferli,huzurlu bir ev değil.Derme çatma yapılmış kışın geldiğinde içinden soğuk eksik olmayan dört duvar.Şefkat yok,sevgi yok,mutluluk yok.Ben de istiyorum gece korktuğumda annemin babamın yatağına gidip aralarında yatmayı, onların mis kokulu öpücüklerini yanaklarıma kondurmalarını ben de istiyorum.Ben uyurken battaniyenin üstümden açıldığını kontrol etmeye geldiklerinde  gelip üstümü örtsünler istiyorum.Annem sabah odama gelip beni öperek uyandırsa haydi yavrum kahvaltı hazır gel dese.Hayali bile güzel biliyor musunuz? Hafta sonları dışarıya çıkamıyorum, kırık pencere camından dışarı bile bakamıyorum.Herkes babasının elinden tutmuş top oynamaya, piknik yapmaya gidiyor.Bense soğuk betona oturup ağlıyorum.Merak etmeyin ama boşa gitmiyor göz yaşlarım hepsini biriktiriyorum.Annem, babam ve kardeşim yanına gittiğimde  topraklarının üstüne serpiyorum birazcık.Bir gün yolda giderken  gözyaşlarımın olduğu şişe elimden düşmüştü de utana sıkıla gitmiştim yanlarına, biliyorlardı çünkü her gittiğimde onlara serptiğimin gözyaşlarım olduğunu.Geceleri aç uyuyorum çoğu zaman,  mahalledeki komşular yemek getiriyor bazen, keşke sadece ekmek soğan yeseydim de ailem yanımda olsaydı diyorum.Hiçbir şey istemem, ne sıcacık bir ev ne mis kokulu bir yemek sadece yanımda olsalardı.Saçımı okşasalar, öpmeseler de olur, oğlum deseler bir kere sarılmasalar da olur.Karşı binanın üçüncü katında Ayşe Teyze oturuyor eşi yıllar önce vefat etmiş, emekli maaşı ile kıt kanaat  geçiniyor, ne zaman görse beni gözleri doluyor, ağlamaklı oluyor, bakamıyor gözlerime, hemen kafasını başka tarafa çeviriyor, bazen evime gittiğimde ;  ev dediysem de kapısı yok,  bir tek döşek bir de ince battaniye var.Iıı şey yastıkta içi buruşuk kağıtlarla dolu çuval.Yapmak için günlerce kağıt toplamıştım hiç unutmuyorum.İşte bazen yastığımın altına 5 lira bırakırdı Ayşe Teyze , ne zaman karşılaşsak o akşam eve gittiğimde mutlaka yastığımın altında olurdu beş lira, oradan biliyorum ayşe teyzenin bıraktığını, ne yapıyordum o beş liraya biliyor musunuz ? Mahallenin çocuklarının bakkaldan aldığı o güzelim abur cuburlardan alıyordum ben de. Ne yapayım canım çekiyordu. Bir gün sokaktaki kaldırımın kenarına oturmuş beni aralarına almadan top oynayan çocukları izliyordum.Aylardan temmuz ve hava çok sıcak. Koşuşturuyor çocuklar, kimisinin annesi sepetle su sallıyor aşağı kimisinin babası elinden tutup bakkaldan dondurma alıyor.Özeniyorum onlara, üzülüyorum da sonra hemen koşarak gidip o kirli duvara kafamı yaslayıp ağlıyorum.

İşte benim de hayatım böyle, acımanız için yazmıyorum, bana yardım etmeniz için de değil.Sadece bilin böyle insanlar da var bu dünyada, hani babanız size son çıkan telefon modelinden almadığında yüzünüzü asıp onlara küsüyor, konuşmuyorsunuz ya. Yapmayın işte onu,anneniz babanız yanınızdayken şimdi kalkın ve gidip yanaklarından öpüp sarmaş dolaş sarılın, uzaktalarsa eğer arayın hemen, sevdiğinizi söyleyin onlara.

Unutmayın giden zaman asla geri gelmiyor ve anneniz ve babanız gittiğinde keşke bir kere daha öpüp koklasaydım demeyin.


Sadece gözlerinin içine bakmak için neler vermezdim ki?



Muhammed Furkan KIZILATEŞ

Some say he’s half man half fish, others say he’s more of a seventy/thirty split. Either way he’s a fishy bastard.