AVUKATLIK NEYDİ, AVUKATLIK EMEKTİ

Zor zanaat. Bir kere serbest avukatsanız tam anlamıyla bir sanatçı olmalısınız. Çünkü bu iş için bilginiz dışında bir de müstakbel müvekkillerinizi etkilemeniz gerekmektedir. Avukatlar olarak sayımızın bir hayli arttığı (ki yeni açılan hukuk fakültelerini de hesaba katarsak sürekli aratacağa benziyor) şu dönemde geçinmek adına adeta müvekkil avına çıkmış gibiyiz. Hani bir espiri vardır: 'AVukat avlamaktan gelir.' şeklinde. Avlayan avukatların yanında müvekkilin ekonomik durumuna üzülüp avlanan, beş kuruşa o adliye senin bu adliye benim koşturup avlanan avukatlar da var. Eskiden daha saygıdeğer bir meslek olan avukatlık şimdi bu süksesinden birazcık kaybetse de yine de yeni tanıştığınız birine ' avukatım ' dediğinizde onun gözündeki saygı kıpırtılarını, haline duruşuna bir değişiklik geliverdiğini hemen farkediyorsunuz. Ayrıca, ' avukatlar yalancıdır, avukatlar şöyledir, böyledir ' diye arkasından bu kadar konuşulup işi düşünce de 'aman avukatım, canım avukatım' olunan başka bir meslek daha çok var bizim ülkemizde ( çünkü nedense arkadan konuşmayı pek sevdiğimiz için bir meslek erbabına ( hakedenler müstesna ) karalama kampanyasına girişmek çok kolayımıza gider ) . Ama biz avukatların bu karalama hususunda daha bir ön planda olduğu kanaatindeyim.

Kendi büronuzu açıp ya da bir ofise masraf ortağı ya da ortak olarak girdiğinizde, ilk aylar öylece otururken sizi bir tanıdık arar: ' Napıyorsun kız ' Yanıt verirsiniz: ' İyi abi, napayım, çalışıyorum. ' Karşıdan yanıt gelir: ' Git len, ne çalışması, çay kahve muhabbeti yapıyorsunuz orada ' :-) Evet aslında ilk aylarda avukat çokça bu muhabbeti yapar. Hatta işsizlikten kendini bilgisayar oyunlarına bile kaptırabilir insan..Serbest olan her meslek işte bu anlamda zordur. Çünkü, bir esnaf nasıl müşteri bekliyorsa bir avukat da müvekkil bekler. Eğer müvekkil yoksa dükkan sinek avlar. Ofis müvekkilden dolup taşsa her gün yeni davalar açsam, yeni icra takipleri başlatsam filan diye hukuki düşler kurmak yerine onca meslektaşının, üstadlarının arasında kendine yer edinebilmek adına çok çalışmalıdır bir avukat. Yani öyle esnaf gibi dükkanda beklemekle olmuyor bu işler. Hani AVukatlığın AV'dan türediğine dair komik bir söylemden bahsetmiştim yukarıda. Aslında bir açıdan haklılık payı da vardır bunun. Avukat: kaplan, müstakbel müvekkil: ceylan. Kaplan ceylanı asla ürkütmemelidir. Ceylan onca kaplanın arasında hangisine gideceği konusunda zaten şaşkın bir şekilde bir o yana bir bu yana bakarken kendine doğru koşarak gelen bir kaplandan hemen kaçacaktır. Avukat doğru zamanda, doğru yerde, doğru şekilde atağa geçmezse eğer, o ceylanı başka kaplan kapar. İşte işin tam da bu yerinde SANAT devreye girer. Bakarsınız avukat aslında o konuda hiç bir şey bilmiyor fakat müvekkil adayına kendini öyle bir lanse eder ki o işi kapar. İşte işine yeni başlamış avukat bu anlamda da usta olmak zorundadır ki avukatlık camiasının içinde geçim derdi anlamında barınabilsin.

Müvekkil gelir, derdini anlatır, sizi o derdi çözmek adına vekil tayin eder ve gider. Artık o dert size ait olmuştur. Mevzuatları araştırır, makaleleri okur, meslektaşlarla, üstadlarla istişare eder, kafa patlatmakla kalmaz alnınızda da pıtır pıtır sivilceleri patlatıverirsiniz. Ah hele o 'amman süreleri kaçırmayalım' korkusu yok mu! Tüm bu süreçte avukatın yaşadığı bu sıkıntı aslında olması gereken bir strestir. Hani bazen çok stresli olmak sizi o işi yapmaktan alıkoyabilir fakat Pollyanna rahatlığında olmak da işi yanlış yapmanıza ya da süreleri kaçırmanıza sebebiyet verebilir ( O Pollyanna ki bir kolu kesilse ' olsun bir tane daha var yiaa ' diye sevindirik bir şekilde sanki muzu ağzına enine koymuş gibi sürekli sırıtan bir tip. Eee bu rahatlık da bir hayli fazla! ). Yani, aslında her şey dozunda olmalı. Stresin dozu da sizi çalışmaya ve işini doğru yapmaya yönelteceği için yararlıdır. Ayrıca; müvekkilin verdiği iş avukatın görevidir, elbette yapacaktır.

Tüm bu süreçte temelde yaşanan bir sorun vardır ki o da vekalet ücreti (avukatlık ücreti) konusunda müvekkilin sıkıntı çıkarmasıdır. Daha türkçe konuşalım: PARAYI VERMEKTEN KAÇINMASIdır. Size hakkınızı ödemez. Ya da hemen ödemez. Klasik müvekkil adayının işini bedavaya ya da en azından az bir ücrete yaptırma serzenişlerinden:
* Sen şimdi benden ücret alma, ben sana daha çok iş getiririm.
* Başka avukat daha az bir ücret söylemişti ama ben sen de kazan istiyorum.
* Sen zaten karşı taraftan alıyorsun.
Bir de danışmanlık ücreti istediğinizde o meşhur cümleyi duyarsınız: '' İki çift laf söylüyorsun, buna da para mı istiyorsun?! ''

Ah aah..Ne çektik! Esasen müvekkilin ya da müstakbel müvekkilin avukatı multimilyarder sanması ( ki milyarder bile olsa sen insanlara emeğinin karşılğını vermelisin ) , adliyenin soğuk duvarları, memurların, hakimlerin, avukatların asık suratları, anlayışsızlık, kendini büyük gören abuk sabuk davranışlar insanı daha çok yıpratan şeyler. Bunların dışında baktığınızda avukatlık hakikaten güzel bir meslek.

İlk aldığım işte ofise gelen müvekkilimin o sıkıntılı yüz ifadesi beni çok üzmüştü. Sonra, onun dosyası için başka bir şehire gidip gelmem gerekmişti. 3-4 aylık bir sürenin sonunda her şey hallolduğunda müvekkilimle görüştüğümüzde adamcağızın o ilk halinden eser yoktu. Yüzüne nur inmişti sanki. Onun o ferahlayışını görmek bana büyük bir mutluluk vermişti. İşte  mesleğime halen devam etmemi sağlayan bu maneviyattır. Yoksa bir ton zorluklar yaşatan, psikolojik anlamda sizi inanılmaz geren bir meslektir kendileri.

Velhasıl diyeceğim şu ki; avukatınıza sahip çıkıp, emeğinin karşılığını vermekte asla gecikmeyiniz efendim, zira bizler de insanız ve yaptğımız iş bir hayır işi değil, bizler bu iş ile geçimimizi sağlamakta, tahta, plastik vesaire kemirememekteyiz...

Av. Yeliz Metin

Yeliz Metin

Some say he’s half man half fish, others say he’s more of a seventy/thirty split. Either way he’s a fishy bastard.